19 Aralık 2009 Cumartesi

Super Aviator


Dünyanın ilk kişiye özel uçak şeklindeki denizaltısı Amerika'da tanıtıldı.


''Super Aviator'' ismi verilen denizaltı, kanatları ve yüksek manevra kabiliyetiyle bir denizaltıdan çok uçağa benziyor.

Reklamlarında ''suyun altında uçmak için'' sloganı kullanılan Super Aviator, suyun 305 metre altına kadar inebiliyor ve hızı saatte 15 kilometreye kadar çıkabiliyor. Fiyatı 2.5 milyon dolar olarak belirlenen denizaltının kokpitinde, tıpkı bir uçaktaki gibi, kontrol çubuğu, yükseklik göstergesi, dümen pedalları ve pusula bulunuyor.

Super Aviator'ın üreticisi ''Sub Aviator Systems''in ortaklarından Alfred McLaren, bunun su altı dünyası için bir dönüm noktası olduğunu söylüyor ve ''Standart denizaltılar suyun altında sadece aşağı ve yukarı yönünde hareket edebilir, manevra yapmanız imkansızdır. Super Aviator ise size hareket özgürlüğü sağlıyor. Ayrıca tasarımından dolayı da görüş alanı oldukça geniş'' diyor. Super Aviator'ı kullanmak için maliyeti 8 bin dolar olan 3 günlük bir eğitimden de geçmek gerekiyor. Rus milyarder Roman Abramoviç ve Virgin Hava Yolları'nın sahibi Richard Branson gibi dünya zenginleri denizaltı uçağı için şimdiden sipariş verdi.

F-35 savaş uçağı


ABD, F35 savaş uçağının kodlarını ortaklarına vermeyecek.


ABD'nin, F-35 savaş uçağının kontrolünü sağlayan yazılımının kodlarını, proje ortağı ülkelere vermeyeceği bildirildi.

ABD Savunma Bakanlığı'nın, programın uluslararası ilişkiler yetkilisi Jon Schreiber, Birleşik Krallık'ın, operasyonel bağımsızlık gerekçesiyle yazılım teknolojisine sahip olma yolundaki isteğine ilişkin Reuters'a yaptığı açıklamada, ''kodların proje ortaklarına verilmeyeceğini'' söyledi. Lockheed Martin firmasının radara yakalanmayan yeni uçağıyla ilgili projenin ortakları Birleşik Krallık, İtalya, Hollanda, Türkiye, Kanada, Avustralya, Danimarka ve Norveç. İsrail de uçaktan almak istiyor.

Schreiber, kodların verilmesinin yerine, Florida'daki Eglin Hava Üssü'nde bir yeniden programlama tesisi kurulacağını ve burada sürekli olarak bir üst düzeye çıkarılacak olan yazılımların ortak ülkelere verileceğini kaydetti.

Bu tanklar attığını vuracak


Kara Kuvvetleri Komutanlığı envanterindeki 171 adet Leopard-1 Tankı Aselsan tarafından geliştirilen Volkan Atış Kontrol Sistemi'yle modernize edildi.


Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Leopard-1 tanklarının modernizasyonunun Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın harekat ve caydırıcılık etkinliğine büyük katkı sağlayacağını söyledi.

Aselsan tarafından geliştirilen Volkan Atış Kontrol Sistemi'yle modernize edilen Leopard-1 tankının sonuncusu Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na teslim edildi. Projede Leopard-1 tankları, uzak mesafeden gece ve gündüz hedefi tespit edip, otomatik olarak takip edebilen, hareketli tanktan hareketli hedeflere etkili atış imkanı sağlayan, bilgisayar kontrollü atış kontrol sistemi ile donatıldı. Yapımında 200'den fazla mühendisin görev aldığı sistemle tankların ilk atıştaki vuruş oranı artırıldı. 2002'de hayata geçirilen ve 2006'da seri üretime başlanan proje için 163 milyon dolar harcandı. Modernizasyonu yapılan tanklarla 3 binden fazla test atışı yapıldı.

Atış Kontrol Sistemi'nin tanka entegrasyonunun yapıldığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Birinci Ana Bakım Merkez Komutanlığı'nın Sakarya Arifiye'deki fabrikasında son tank teslim töreni düzenlendi. Törende konuşan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Türkiye'nin uluslararası politikada oynadığı önemli rol ve bulunduğu coğrafyanın, güçlü ve caydırıcı vasıfta bir Silahlı Kuvvetlere sahip olma zorunluluğunu ortaya koyduğunu belirtti. Bu itibarla Silahlı Kuvvetlerin gücünün ve caydırıcılığının desteklenmesinin ve sürdürülmesinin olmazsa olmaz şartının her alanda destekleyebilecek yetkinlikte milli bir savunma sanayiine sahip olmaktan geçtiğini kaydetti. Gönül, "Bu noktada Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın harekat ve caydırıcılık etkinliğine büyük katkı sağlayacak olan Leopard-1 tanklarının modernizasyonuna yönelik projenin başarıyla tamamlanmasından memnuniyet duyuyorum. Yerli ürünleri geliştirmeyi ve yerli savunma sanayi altyapısını uluslararası çapta rekabet edebilecek düzeyde güçlendirmeyi temel hedef olarak benimsedik. Sistemin Leopard-1 tanklarına entegre edilmesi sayesinde, muharebe sahasında çok daha üstün performans sergileyebilecek bir tank filosu elde ettik." dedi.

ASELSAN, DÜNYA ÇAPINDA MARKASI OLMA YOLUNDA İLERLİYOR

Proje kapsamında yüzde 68'e ulaşan sanayi katılımı oranı ile KOBİ'lere de önemli oranda iş aktarıldığını ifade eden Gönül, bu sayede savunma sanayiine ilişkin üretimlerin teşvik edildiğini vurguladı.

Bu projeden çıkarılan bilgi ve tecrübe yoluyla üretilecek benzer sistemlerin Silahlı Kuvvetlerin bundan sonraki ihtiyaçlarına da cevap verebilecek şekilde geliştirilmesinin önemli olduğuna dikkati çeken Gönül, Aselsan'ın geliştirdiği sistemlerle dünya çapında önemli bir savunma sanayi markası olma yolunda ilerlediğine işaret etti. TBMM'de bakanlığının ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı'nın bütçelerinin iki gün önce kabul edildiğini hatırlatan Gönül, mali sıkıntılara rağmen, ödenekler kesilmeden bu bütçenin kabul edilmesinden dolayı hükümete teşekkür etti.

Aselsan Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Çavdaroğlu ise projeyle hareketli tanktan, hareketli hedefe atışlarda Leopard-1 tanklarının vuruş performansının 3 katına çıkarıldığını belirtti. Projeyle Türkiye'nin, tank modernizasyonu için gerekli teknolojik güce sahip olduğunu kaydeden Çavdaroğlu, şunları söyledi: "Tanklara kazandırılan nişangah ve namlu stabilizayonu ile otomatik hedef izleme kabiliyetleri birçok modern tankın dahi sahip olamadığı performans seviyesine ulaştı. Leopard-1 Atış Kontrol Sistemi imalatında 5 binin üzerinde farklı çeşit malzeme bir araya getirildi. Aselsan bu güç sayesinde Altay Projesi gibi daha büyük projelerde görev üstlenmiş olup, tank modernizasyonunda dünya ölçeğinde söz sahibi olma yolunda hızla ilerlemektedir. Projede kazanılan bilgi birikimi ve öz güven bizi daha büyük hedeflere yönlendirdi. Bu nedenle savunma sanayinin yıllık 1 milyar dolarlık ihracat hedefini yürekten benimsiyor ve tank modernizasyonları projelerinin bu hedefe ulaşmada lokomotif görev üstleneceğine inanıyorum."

"GELİŞMİŞ ÜLKELERDE HANGİ TANK VARSA BİZDE DE VAR"

Törenin ardından Leopard-1 tankının performansını sergilemek amacıyla yapılan gösteriyi izleyen Bakanı Gönül, gösterinin çok etkileyici olduğunu söyledi.

"Böyle bir etkileyici gösteri olmasını bekliyorduk." diyen Gönül, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugüne kadar bu gibi modernizasyon işleri hep dışarıya veriliyordu. Ama gördüğünüz gibi Türkiye'de de bunlar yapılabiliyor. Çok iyi netice alınacak. Gelişmiş ülkelerin, gelişmiş silahlı kuvvetlerin elinde hangi tank varsa bizim de elimizde var. Hatta bazılarının atış kontrol sistemi daha iyi. En önemlisi tank hangi şartta giderse gitsin, hangi açıda hareket ederse etsin namlu hedefi tespit ediyor ve ateş etmeye devam edebiliyor."

Bakan Gönül, Milli Tank Projesi'nin 1 Ocak 2009'da başladığını, 78 aylık bir sürenin söz konusu olduğunu sözlerine ekledi.

Öte yandan Aselsan tarafından geliştirilen Volkan Atış Kontrol Sistemi'nin Şili ordusuna ait Leopard-1 tanklarında kullanılması konusunda, mayıs ayında İstanbul'da düzenlenen İDEF 2009 Fuarı sırasında, Şili askeri fabrikası ile Aselsan arasında bir mutabakat muhtırası imzalandığı bildirildi.

Beynimiz iflasın eşiğinde


İnsan beynine günde ortalama 100 bin 500 kelime giriyor.Bu da saniyede 23 kelime ediyor.Bu rakam bir bilgisayarın bile çökmesine neden olabiliyor.


ABD'deki San Diego Üniversitesi'nde yapılan bir arıştırma günümüz insanının elektronik posta,internet televizyon ve diğer iletişim araçları nedeniyle "Bilgi bombardımanına " tutulduğunu ve bu yüzden beyne aşırı yüklenildiğini ortaya çıkardı.

Araştırmaya göre bir kişinin beynine, günde ortalama 100 bin 500 kelime giriyor.Bu da saniyene 23 kelime ediyor.Uzmanlar "Bu kadar aşırı bilgi noırmal bir bilgisayarı bile çökertir.Aynı etkiyi insan beyinine de yapabilir" diyor.

Türkiye'nin 5 yıllık teknolojik planı


Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK) toplantısında, 2011-2016 yıllarını kapsayacak, ''Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Uygulama Planı'' hazırlanmasına karar verildi.


TÜBİTAK'tan yapılan açıklamaya göre, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında yapılan BTYK'nın 20. toplantısında, son 6 aydaki gelişmeler ele alındı.

BTYK'da, gelecek yıl süresi dolacak ''Bilim ve teknoloji Politikaları Uygulama Planı 2005-2010'' kaydedilen başarıların, iyileştirmeye açık alanların, 2010 sonrası olası fırsat ve tehditlerle dünyadaki gelişmelerin göz önüne alınarak yeni bir uygulama planı oluşturulması kararlaştırıldı.

Toplantıda, bilim ve Teknoloji İnsan Kaynağı Koordinasyon Komitesi'nin (BTİKKK) görev süresinin BTYK 22. Toplantısı'na kadar uzatılması yönünde ek karar alındı.

Öte yandan Uluslararası Araştırmacılar Koordinasyon Komitesi'nin Kurulması kararının amacına ulaştığı değerlendirilerek, anılan kararın sonuçlandırılmasına, çalışmaları süren ancak henüz sonuçlanmamış olan konuların ise 2007/201 numaralı ''Bilim ve Teknoloji İnsan Kaynağı'' adlı karar kapsamında kurulan BTİKKK kapsamında izlenmeye devam edilmesine karar verildi.

Dikey gemi


Denizin uzay üssü olarak adlandırılan dünyanın ilk dikey gemisi tasarlandı.


Fransız tasarımcı Jacques Rougerie dikey gemi projesinin hayata geçmesi için çok önemli bir adım atarak “The SeaOrbiter” isimli proje geliştirdi. Uluslararası uzay istasyonun kullandığı sisteme benzer bir teknikle çalışacak gemide deniz hayatını gözlemlemek üzere birçok laboratuvar bulunuyor.

Tasarımcıya göre navigasyon tekniği ve özel gözetleme güvertesi olan gemi çok az bilinen denizin altındaki dünyayı bilim adamlarına tanıtacak. Gemi ile küresel ısınma araştırmaları daha kolaylıkla yapılacak.

Sarkozy de projeye destek verdi

Rougerie’ye göre 32 milyon sterline mal olacak “uluslararası deniz istasyonu” gemisi yakında sefere çıkabilir. Geminin inşaa edileceğinden emin olduğunu söyleyen tasarımcı, “Olasılık bir yıl önce yarı yarıyaydı. Fakat şimdi yüzde 90 kesin olduğunu söylebileceğim” dedi. Projeye Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy de destek vermişti. Sarkozy, Fransız gemi yapım şirketlerinin projeyle ilgilendiklerini yazın açıklamıştı.

Üçte ikisi suyun altında

51 metre yüksekliğindeki dünyanın ilk dikey gemisinin üçte ikisi suyun altında, 14 metresi ise üstünde yer alacak.

Güneş depolayan özel mont


Ermenegildo Zegno yeni spor giyim serisinde teknolojiden destek aldı.


Klasik Ermenegildo Zegna çizgisini moden detaylarla güncelleyerek sunan ZegnaSport, her sezo olduğu gibi bu sezonda da, kolaksiyonunda yüksek teknoloji ürünü sıra dışı tasarımlara yer veriyor. %100 geri dönüşümlü sentetik kaynaklardan üretilen Ecotech kumaşını güneş pili teknolojisiyle bir araya getiren ZegnaSport, çevre koruma koşullarına uygun bir performans giysisiyle karşımıza çıkıyor: Ecotech Solar Jacket.

Soğukların giderek arttığı bugünlerde, olumsuz hava şartarına karşı koruma sağlayan bu mont, vücut sıcaklığını sabit tutma özelliğine de sahip. Her bir kolunda çıkartılabilir güneş pilleri bulunan ve bu sayede güneş ışığını yenilenilebilir bir enerji kaynağına dönüştürewn Ecotech Solar Jacket bu enerjiyi iç cepte yer alan bir pile aktararak MP3 çalarlar, cep telefonları gibi aygıtların şarj edilebilmesine olanak tanıyor ve yakadaki özel ısıtma yöntemine enerji sağlıyor. Şıklığına düşkün çevre dostalarına duyurulur.

Cehennemden kaçıyorlar


Filipinler'in orta kesiminde bulunan Mayon yanardağı faaliyete geçerek kül ve lav püskürtmeye başladı. Yanardağın faaliyete geçmesinin ardından onbinlerce kişi evlerini bırakıp kaçıyor.


İnsanlar korku ve panik içinde evlerini bırakarak güvenli bölgelere çekiliyor. Askerler ve polisler Mayon yanardağının eteklerindeki 'tehlike bölgesinden' tahliye işlemini organize ederken, büyük patlamanın her an yaşanabileceği kaydediliyor.

2 bin 460 metre yüksekliğindeki Mayon yanadağı çevresindeki 8 kilometrelik alanda 50 binden fazla insan yaşıyor. Filipinler'de en aktifi Mayon olmak üzere 22 yanardağ bulunuyor.

Askerler ve polisler Mayon yanardağının eteklerindeki 'tehlike bölgesinden' tahliye işlemini organize ederken, büyük patlamanın her an yaşanabileceği kaydediliyor.

Mayon'da son olarak Ağustos 2006'da patlama olmuştu. Yanardağın yamaçlarında bu patlamanın ardından dev volkanik küller kalmış, Aralık'taki Durian tayfunu bu küllerle toprak kaymasına yol açmış ve 1000 kişi yaşamını yitirmişti.

Deprem tehlikesi kapıda


Depremin ayak sesleri duyulacak...


Marmara Denizi'nde fay hattıyla ilgili ilk çalışmayı gerçekleştiren Fransız Le Suroit gemisinin, 4 Kasım-14 Aralık tarihleri arasında, AB'nin ''Avrupa Denizleri Gözlem Ağı İstasyonları (ESONET) Projesi'' çerçevesinde Marmara Denizi'nde kurulacak deniz altı gözlem istasyonlarıyla ilgili yaptığı çalışmanın sonuçları açıklandı.

Beyoğlu'ndaki Fransız Sarayı'nda düzenlenen basın toplantısında konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Naci Görür, uzun yıllardır Marmara Denizi'nde yürütülen araştırmaların ana hedefinin İstanbul'u bekleyen deprem riski olduğunu söyledi.

Marmara Denizi'nin, 1999 depreminden önce araştırılmadığını, o tarihten itibaren yapılan araştırmalarla da dünyanın en çok araştırılan denizi haline geldiğini anlatan Prof. Dr. Görür, bu süreçte iki ulusal, yedi uluslararası gemiyle yürütülen çalışmaların da sonuçlandığını anımsattı.

Prof. Dr. Görür, bu araştırmalarla, Marmara Denizi altındaki fay sisteminin geometrisi, boyutları, birbirleriyle olan ilişkileri, olası kırılmanın nasıl olacağı, İstanbul'un hangi bölgelerinin nasıl etkileneceği gibi konulara ışık tutulduğunu da belirterek, son araştırmayla da Marmara Denizi tabanındaki fayların bazı bölümlerinde gaz ve sıvı çıkışları olduğunun tespit edildiğini vurguladı.

Marmara Denizi'nde açığa çıkan gaz ve sıvının, denizaltında gözlem istasyonları kurularak kimyasal ve fiziksel olarak gözlemlenebileceğini ifade eden Prof. Dr. Görür, ''Marmara Denizi'nde kimyasal ve fiziksel değişimleri gözlemek bir bakıma deprem süreci başladığında depremin ayak seslerini önceden duymak anlamına gelir'' dedi.

ESONET projesiyle tüm Avrupa denizlerinde kurulmak istenen deniz altı gözlem istasyonlarının, bu denizlerdeki deprem başta olmak üzere doğal tehlikeleri gözlemleyeceğini dile getiren Prof. Dr. Görür, bu projeye Marmara Denizi'nin de eklenmesinin önemli olduğunu vurguladı.

Proje çerçevesinde Marmara Denizi'nde kurulması planlanan gözlem istasyonlarının İTÜ, Dokuz Eylül Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesince işletileceğini kaydeden Prof. Dr. Görür, bu konuda yetkili kurumların ve merkezi yönetimin desteğini beklediklerini de söyledi.

-''DEPREM TEHLİKESİ KAPIDA''-

Prof. Dr. Görür, Fransız araştırmacıların, Marmara Denizi'nin tabanına öncelikli olarak iki deprem istasyonu kurulmasını önerdiklerini belirtti.

Bilim adamlarının, 1999 depreminden sonra Marmara'da 30 yıl içinde deprem olacağını söylediğini anımsatan Prof. Dr. Görür, ''Artık Marmara'da deprem alarmı verildi. Deprem tehlikesi kapıda ve bu tehlike de geçmeyecektir. Bu alarmın ülkeyi yönetenlerce de ciddi alınması lazım'' diye konuştu.

-''MARMARA DENİZİ'NDE GAZ VE PETROL ÇIKIŞI VAR''-

Fransa Deniz Araştırmaları Enstitüsünden (IFREMER) Prof. Dr. Lois Geli de, Le Suroit gemisinin 4 Kasım-14 Aralık tarihleri arasında yaptığı çalışmalara ilişkin bilgi vererek, denizaltında faya yakın noktalarda gözlem istasyonlarının kurulmasının önemine işaret etti.

''Marmara Denizi tabanında gaz ve petrol çıkışları olduğunu tespit ettik'' diyen Geli, bu çıkışların Küçükçekmece'nin güneyinde ve Tekirdağ ile Silivri arasında zirve yaptığının görüldüğünü anlattı.

Prof. Dr. Geli, gözlem istasyonlarının da bu bölgelere kurulmasını önerdiklerini söyledi.

IFREMER'den Prof. Dr. Roland Person da Marmara Denizi'nin ESONET projesi içinde yer almasının önemine dikkati çekerek, istasyonların sadece deprem için değil, çevre ve küresel ısınma konusunda da bilgi vereceğini dile getirdi.

-İSTASYONLARIN 2011'DE FAALİYETE GEÇMESİ PLANLANIYOR-

İTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Namık Çağatay da, Fransızların önerdiği denizaltı gözlem istasyonlarından birinin Küçükçekmece'nin 12 kilometre güneyine, diğerinin de Marmara Adası'nın 15-20 kilometre kuzeyine kurulmasının planlandığını belirterek, ayrıca bir pilot istasyonun da Gebze'nin beş kilometre güneyine kurulduğunu anlattı.

''Gerekli kaynaklar bulunursa istasyonların 2011 yılında faaliyete geçmesi planlanıyor'' diyen Prof. Dr. Çağatay, istasyonların işletme giderleri de dahil beş yıllık maliyetinin 10 milyon avro olacağının da hesaplandığını kaydetti.

Prof. Dr. Çağatay, Marmara'nın tümünün deprem riski altında olduğunu, ancak fayın nereden kırılacağını kimsenin bilmediğini de söyledi.

Toplantıya Fransa'nın İstanbul Başkonsolosu Herve Magro da ev sahipliği yaptı.

Titan'da dev bir göl keşfedildi


Satürn'ün uydusu Titan'da dev bir göl keşfedildi.


Alman uzay araştırmacıları Satürn gezegeninin Titan uydusunda dev bir göl keşfetti.

Alman Havacılık ve Uzay Dairesi (DLR) tarafından yapılan açıklamada, Titan'da yaklaşık 400 bin kilometre kare büyüklüğünde bir göl tespit edildiği bildirildi.

"Kraken Mare" adı verilen gölün, Dünya'daki en büyük göl olarak bilinen Hazar Denizi'nden daha büyük olduğu ifade edildi.

Titan'daki gölde Dünya'dan farklı olarak suyun yerine sıvı metan gazı ya da çeşitli hidrokarbürlerin bulunduğu kaydedildi.

Dünyaya benzeyen sulu gezegen bulundu


Güneş sistemi dışında bol su bulunduğu düşünülen bir gezegen keşfedildi


Nature dergisinin son sayısındaki makaleye göre, Dünya'dan 42 ışık-yılı uzaktaki gezegenin kütlesinin, Dünya'dan 6,6 kat büyük olduğu belirlendi. Harvard Üniversitesi'nden David Charbonneau, yeni bulunan gezegenin boyu ve bileşiminin, Dünya ile Satürn veya Jüpiter gibi gaz devleri arasında bir kategoriye girdiğini belirtti.

GJ 1214b adı verilen "dış gezegenin" keşfinin, Dünya'ya benzeyen gezegen arayışında "önemli adım" olduğuna işaret edildi. GJ 1214b'nin, kendi yıldızının etrafındaki dönüşünü 38 saatte tamamladığı belirlendi.

Astronomlar, GJ 1214b'nin kütlesinin yüzde 50'den fazlasının sudan oluştuğunu, atmosferinin hidrojen ve helyum ağırlıklı olduğunu düşünüyor. Yüzey sıcaklığı, 280 ile 120 santigrad derece arasında değişiyor. Suyun bir kısmının, atmosfer basıncı Dünya'da deniz seviyesindeki basıncın 20 bin katı olduğu için özel bir buz formunda olabileceği düşünülüyor.

Astronomlar, şimdiye kadar toplam 412 "dış gezegen" keşfetmiş bulunuyor.

Siyah üzüm suyu


Bilimadamlarına göre, siyah üzüm suyu içmek, hafıza kaybını azaltıyor ve hatta bu kaybı tersine çevirebiliyor.


Cincinnati Üniversitesi Psikiyatri bölümünde görevli bilim adamları, erken hafıza kaybı yaşayan 12 kişiyle bir çalışma yaptı. Sonuçta, 12 hafta boyunca içeceğin varyasyonlarını içenlerin farklı zihin testlerinde iyi bir performans gösterdikleri görüldü.

Araştırmacılar, iki ayrı grup oluşturdu. İlk gruba Massachusetts' in Concord bölgesinde yetiştirilmiş saf Concord üzümü suyu verilirken ikinci grup ise hiçbir şey içmedi. Deney süresince her iki gruba da düzenli hafıza testi yapıldı. araştırma sonucuna göre birinci gruptakilerin yarısında daha uzun süreli gelişme kaydedildi.

Uzmanlar, bu sonuçların arkasındaki neden olarak ciltteki antidoksanlar ve meyvenin suyunu görüyorlar. Gruplar arasında temelde, önemli derecede farklılıklar olmamasına rağmen, saf siyah üzüm suyu içenlerde ise öğrenmede önemli gelişmeler görüldü. Bu eğilimin kısa süreli zihinde tutmayı sağladığı ve mekana ait, sözsüz hafızayı geliştirdiği belirtiliyor.

Araştırma sonuçlarına göre, meyve ve sebze gibi antioksidanlar bakımından zengin yiyecekler ile bunların yüzde 100 meyve suları bilişsel fonksiyonu korumaya yardımcı oluyor.

İnsanlar, 105 bin yıl önce de un üretiyormuş


Kanada ve Mozambikli bilim adamları, insanların 105 bin yıl önce de tahıldan un ürettiğini ortaya çıkarttı.


"Science" adlı dergiye açıklamalarda bulunan Calgary Üniversitesi araştırmacılarından Julio Mercader, Mozambik'teki bir mağarada, on binlerce yıl eski olan ve tahılın öğütülmesinde kullanılan aletler bulduklarını söyledi.

İnsanların on binlerce yıl önce yerleşik olmadığına ve avcı olarak yaşadığına işaret eden Mercader, bugüne kadar avcı olarak yaşayan insanların sadece et ve meyve yiyerek yaşadığının tahmin edildiğini, ancak son bulguların bu insanların tahıldan un yapmış olduğunu da ortaya koyduğunu kaydetti.

Haberi veren Alman "Die Welt" gazetesinin internet sayfasında, bugüne kadar insanların yaklaşık 12 bin yıl önce yerleşik olarak yaşamaya başladıktan sonra un ürettiğinin tahmin edildiği bildirildi.

Bu saat sinirleri alıyor


Dünyanın ünlü saat üreticisi firmalarından Jacques Lemans'ın, ''Isee Watch'' adını verdiği koleksiyonuyla kullanıcısına ''kaliteli uyku'' vaat ettiği saatin kadın ve erkek versiyonu yeni yıl öncesinde satışa sunuldu.


Dünyaca ünlü markaların yeni modellerini Adanalı müşterileriyle buluşturan Swiss ve Time Saat Optik Mağazalar Müdürü Ayhan Salkım'dan edindiği bilgiye göre, Jacques Lemans'ın, 2010'un satış rekorları kırması beklenen bu ürününün kadın ve erkek versiyonları bulunuyor.

Bu saatlerde, klasik tarzdaki ISEE saatlerinde kullanılan otomatik makine ve deriye temas eden kısımlarda yer alan özel karbon bileşenleri sayesinde kişi kendini enerjik, mutlu ve rahatlamış hissediyor ve böylece deliksiz ve kaliteli bir uyku uyuyor.

Almanya Uyku Düzeni araştırma Enstitüsü (ISIS) tarafından yapılan uzun süreli araştırmalar sonucu bu saatlerin uykuya dalma süresinde yüzde 82, uyku kalitesi, stressiz ve dinlenmiş uyanma hissinde yüzde 83 iyileşme, fiziksel performansta yüzde 84 artış, uyku bölünmesinde ise yüzde 81 oranında azalma olduğu bilimsel olarak kanıtlandı.

Saatin erkek ve kadın versiyonlarının ortak özellikleri metal aksamların antialerjik, camlarının ise çizilmez kristal cam olması. Her iki saat de, mekanik kol hareketinden aldığı enerji ile çalışıyor. Erkek versiyonunun kordon bölümü hakiki timsah derisinden oluşuyor.

Kadın versiyonunun çerçevesi ve kordonundaki metal kısımlar çelik, sarı kısımlar ise 20 mikro altın kaplamadan oluşuyor.

Saatlerin kadınlar için olanı 540 avro, erkekler için olanı ise 400 avrodan satışa sunuluyor.

ZEYTİN ÇEKİRDEĞİ


Zeytinyağı asırlardır “en faydalı yağ” olarak bilinen bir gıda maddesidir. Hatta reklâmlar da bile “mucize” olarak lanse edilir.


Yemeklik zeytinyağı normal şartlar altında muhafaza edilirse bozulmadan yenilebilecek nitelikte asırlarca kalabilen tek yağdır. Nitekim arkeolojik kazılarda 3 bin-5 bin yıl önceden kaldığı tahmin edilen mezarların yanında bozulmamış evsafta zeytinyağı bulunabilmektedir.

Zeytinyağından sabun yaparsanız yağlı ciltlerde “yağ dengesini”, kuru ciltlerde ise “yağlandırma özelliği” temin eden bir hususiyet olduğunu tespit edersiniz. Yağ içerisinde antioksidan (bozulmadan kalabilme), sabun içerisinde “re-oily” (geri yağlandırıcı) olarak tabir ettiğimiz özellikleri sağlayan bu madde veya maddelerin ne olduğu bugün dahi bilinememektedir. Bu maddelerin bir gün keşfedilmesi, belki de çok uzun yıllar sağlıklı bir şekilde yaşamanın da ipuçlarını verecektir.

Zeytinyağını diğerlerinden farklı kılan bu madde veya maddeler en yoğun halleri ile zeytin çekirdeğinin içinde bulunur. Herhangi bir zeytin çekirdeğinin her iki ucu hafifçe törpülenirse, çekirdeğin içinin “oyuk” olduğu ve içerisinde pıhtılaşmış veya çok koyu kıvamlı bir yağ olduğunu görülür. Sözkousu maddelerin buradaki konsantrasyonu %80'lere varır. Zeytin çekirdeği muhteviyatındaki bu faydalı maddeleri elde etmek için ise zeytin çekirdeklerini atmayıp yutmak gerekir. Sanılanın aksne, zetin çekirdeğinin hazmı kolaydır.

Bu uygulamanın insan vücuduna bir çok faydaları vardır:


1-Ülser gastrit gibi mide problemlerine iyi gelir,

2-Bağırsak ve sindirim yollarını düzenler,

3-Basur ve prostat rahatsızlıklarını engeller,

4-İç organlarda oluşabilecek kanserleşme riskini ciddi oranda düşürür.



Araştırma Notu

Yukarıda okuduğunuz makale Bulgar ve ABD li bilim adamlarının yaptıkları çalışmalar temel alınarak hazırlanmıştır. Bu araştırmaların hepsinde zeytin çekirdeğinin boğaz boşluğundan mideye inene kadar eridiği gerek denekler üzerinde yapılan çalışmalar gerekse cihazlarla tespit edilmiştir.
Otorite olarak kabul edilen uzmanlar en gelişmiş şartlarda dahi bir ilaç yapsa bu ilacı insanlar üzerinde test etmeden, senelerce hatta birkaç nesil gözlemlemeden neticesi net olarak şudur diyebilmek imkânsızdır.
Zeytin çekirdeğinin yutulması günümüz insanları arasında yeni duyulan bir şey olmasına rağmen eskilerin birçoğunun yaptığı bir uygulamadır. Yani olumlu etki ve tesirleri senelerdir hatta asırlardır bilinmektedir.

1985 li yıllarda başlayan bizzat firmamız tarafından yapılan araştırmalar bugüne kadar devam ettirilmektedir. Yaklaşık 25 sene süren neticede karşılaşılan hadiseler hayret vericidir. Bu neticelere bin kişi değil belki yüz binlerce insan tarafından karşılaşılmıştır demek daha doğrudur:
Midesinde yanma olan herkes zeytin çekirdeğini yuttuktan sonra rahatladığını ifade etmiştir.
Zeytin çekirdeğini yutan kimseler sindirim yolu rahatsızlıklarının bittiğini(kabızlık gibi) ifade etmişlerdir.
Zeytin çekirdeği yutan kişilerde basur problemiyle karşılaşılmamış, hatta basuru olup ta yutanlar iyileştiklerini ifade etmişlerdir.
Zeytin çekirdeğini senelerdir yuttuğunu bildiğimiz insanlarda kanser hadisesine nadiren rastlanılmıştır.

Son günlerde gelen yoğun telefon trafiğinden dahi birkaç gündür zeytin çekirdeklerini yutmaya başlayıp ta yukarıdaki benzeri rahatlamaları hissettiklerini söyleyen onlarca insan vardır.

Tavsiyemiz bizzat kendinizin denemesidir. Günde yediğiniz 5–6 tane zeytin çekirdeğini yutun ve kararı kendiniz verin. Ne biz nede bir başkası değil bizatihi kendi vücudunuz buna karar versin. Faydasını görürseniz lütfen çevrenizdekilerle de, evinizdeki küçük çocuklarda dâhil olmak üzere, bu uygulamayı yapın.
Bizim elde ettiğimiz verilere göre aklımızın almayacağı kadar şifalı bir doğal uygulamadır. Yapmanın zarar değil fayda verdiğine inanıyor ve çevremize şiddetle tavsiye ediyoruz.

Kremlin üzerinde UFO


Rusya'da Kremlin Sarayı üzerinde uçarken görüntülenen garip cisim, UFO söylentilerine yol açtı.


Piramid şeklindeki tanımlanamayan dev cismin çekildiği iki farklı video görüntüsü Rus televizyon kanallarında geniş yer buldu.

Görüntülerden biri gece araç içinden, diğeri ise gündüz çekilmiş. Her iki görüntü de amatörlerce kaydedilmiş.

Saatlerce Kızıl Meydan üzerinde uçtuğu belirtilen tuhaf cisme ait görüntüler Youtube'un Rus versiyonunda da izlenme rekoru kırdı.

Rus yetkililer UFO ihtimalini devre dışı bırakmakla birlikte herhangi bir yorum yapmayı reddetti.

İngiliz Savunma Bakanlığı'nın eski UFO uzmanı Nick Pope, "Bu gördüğüm en olağandışı UFO görüntüsü. İlk başta bir yansıma olduğunu düşündüm, ama bir güç hattının gerisinde hareket ediyor göründüğü için bu teoriyi çürütüyor" diye konuştu.

Atlantis bulundu mu


Denizaltı arkeologları, kayıp kıta Atlantis'in kalıntılarını bulduklarını iddia etti.


Daily Mail'in haberine göre arkeologlar, Karaib denizinin dibinden çektikleri ve Atlantis şehrine ait olduğunu belirttikleri görüntüleri yayımladı.

Deniz yatağındaki kalıntıların Mısır piramitlerinden öncesine dayanan bir şehre ait olduğu belirtildi.
Adlarını açıklamayan arkeologların bir Fransız gazetesine gönderdiği görüntülerde, bir kentin sokaklarını andıran, ızgara planındaki yapılar görülebiliyor. Arkeologlar, yapılardan birinin de muhtemelen piramit olduğunu söyledi.

Daily Mail'in haberine göre arkeologlar, Karaib denizinin dibinden çektikleri ve Atlantis şehrine ait olduğunu belirttikleri görüntüleri yayımladı.

Deniz yatağındaki kalıntıların Mısır piramitlerinden öncesine dayanan bir şehre ait olduğu belirtildi.
Adlarını açıklamayan arkeologların bir Fransız gazetesine gönderdiği görüntülerde, bir kentin sokaklarını andıran, ızgara planındaki yapılar görülebiliyor. Arkeologlar, yapılardan birinin de muhtemelen piramit olduğunu söyledi.

Karanlık madde yi tespit mi ettiler


Amerikalı bilim insanları parçacık hızlandırıcıdaki dedektörlerden aldıkları bazı sinyallerin karanlık maddenin oluşumuna işaret ettiğini açıkladı.


Bir grup fizikçi, dün yaptıkları açıklamada ölçülmesi ve tanımlaması oldukça zor olan ‘karanlık madde'yi tespit ettiklerine dair verilere sahip oldukarını söyledi.

Açıklama, Chicago yakınlarındaki 'Ulusal Fermi Hızlandırıcı Laboratuarı Enerji Departmanı'ından yapıldı. Bilimcileri oldukça heyecanlandıran gelişmeye rağmen henüz elde edilen verilerin kesin olarak karanlık maddeye ait bilinmiyor.

Fermilab başkanı Pier Oddone, yapılan deneyler sonucunda elde ettikleri bilgilerin karanlık maddeyi çağrıştırdığını, fakat aynı zamanda bu bilgilerin karanlık maddeyle birlikte ortaya çıkabilecek başka partiküllerle de ilişkili olabileceğini söyledi.

Amerika’daki bir kaç ünüversitede ‘dondurucu karanlık madde araştırması’ halen devam ediyor. Araştırmalar özellikle karanlık madde elde etme üzerinde yoğunlaştı.

Karanlık maddenin eldildiği düşünülen test kuzey Minnesota'da eskiden maden ocağı olarak kullanılan bir laboratuarda gerçekleştirildi.

Parçacık hzılandırıcılarda karanlık madde oluşup oluşmadığı makinedeki dedektörler aracılığıyla tespit edilebiliyor. Reaksyion ışık hızında gerçekleştiği için dedektörler tarafından algılanan veriler süper bilgisayarlar yardımıyla yorumlanıp analiz edilebiliyor.

ABD'deki projenin başında olan Doktor Oddone'ye göre 2010 yılında hızlandırcıya eklenecek geliştirilmiş dedektörler sayesinde karanlık maddeye dair daha fazla bilgi edinilebilecek.

EVRENİN YÜZDE 5'İ BİLİNİYOR

Evrendeki gazlar, yıldızlar ve galaksiler bilinen ‘sıradan madde’den meydana geliyor. Fakat evrenin sadece yüzde 5’i 'sıradan madde'den oluşuyor. Evren'in 95’ine ait henüz kesinleşmiş herhangi bir bilgi bulunmuyor.

Astronomların bu konu hakkındaki tezi ise, evrenin yüzde 70’lik kısmının saf ‘karanlık enerjiden’ oluştuğu ve bu enerjinin evrenin sürekli genişlemesine neden olduğu. Geriye kalan yüzde 25’lik kısım ise ‘karanlık madde’.

Bilim adamları karanlık maddeyi atom altı parçacıklarıdan oluşan çok zayıf ekileşim içindeki büyük kütleli madde olarak tanımlıyor.

MADDE SÜREKLİ YER DEĞİŞTİRİYOR

Karanlık maddenin çekirdek yapısı sıradan maddeye benzerlik göstermesine rağmen aralarındaki maddesel özellik farkı çok büyük. Karanlık maddeyi oluştuşturan partiküllerin başka maddelerle etkileşime girmek yerine sürekli yer değiştirdiği tahmin ediliyor. Bu özellik de karanlık maddeyi tespit etmeyi oldukça zorlaştırıyor.

Bu nedenle bilimadamları karanlık maddenin geride bıraktığı en küçük enerji izini takip edebilecek dedektörler geliştirdiler. Dedektörlerin başarısı ve karanlık maddeyi gözlemleme yetenğine de bu dedektörlerin gelişmesine paralellik gösteriyor.

Deneyin kesinleşmemiş sonuçları hakkında açıklama yapılması bilim dünyasında çok karşılaşılan bir durum değil. Fakat Fermilab ve Cern arasındaki arasındaki rekabet bu tür açıklamaların yapılmasına neden oluyor ve bilimcilerin bilinmeyeni keşfetme konusundaki iştahlarını kabartıyor.

Cep telefonları artık çizilmeyecek


Cep telefonum çizildi diye üzülmeye, kılıflarla uğraşmaya son! Bu teknoloji tüm dertlere son verecek.


Çok uluslu otomobil üreticisi Nissan'ın çizilmeyen boya teknolojisi, cep telefonlarına ilham kaynağı oldu. Firmanın ilk olarak, bundan yaklaşık 4 yıl önce duyurduğu teknoloji, henüz ticari modellerinin hiçbirinde kullanılmıyor.

'Scratch Shield'adı verilen teknoloji, renksiz ve özel bir reçine kaplamadan oluşuyor. Nissan'ın iddiasına göre bu teknoloji sayesinde boya, geleneksel kaplamalara kıyasla çok daha zor çiziliyor ve zaman içerisinde kendini onarabiliyor. TechBlog'a göre mobil cihazlar için koruma teknolojisi üreten Zagg Invisible Shield ve BodyGuardz gibi markalar, gelişmeleri endişeyle izliyor...

Japonya'nın en büyük mobil operatörü olan NTT DoCoMo'nun lisansını aldığı bildirilen 'Scratch Shield' teknolojisinin, firmanın üretmeyi planladığı yeni model cep telefonlarında kullanılacağı bildiriliyor.

Bilim dünyasında bir ilk


Bilim insanları ilk kez bir derin deniz volkanının patlamasına şahit oldu.


Büyük Okyanusun 1220 metre derinliğindeki volkandan erimiş lavlar akarken filme alan bilim insanları bunu, "büyük bir jeolojik keşif" olarak nitelendirdiler.

Patlama, denizaltına bırakılan bir robotun mayıs ayında Samoa yakınlarındaki gezisi sırasında oldu ve bu esnada kaydedilen görüntüler bugün San Fransisco'daki bir jeofizik konferansında gösterildi.

Bilim insanları, robotun görevi sırasında çekilen görüntülerle topladığı veri ve örneklerin, okyanus yüzeyinin nasıl oluştuğu ve tektonik plakalar birbirine doğru kaydığında yeryüzünde neler olup bittiğine ışık tutacağını umuyorlar.

Patlamanın görüntüsünün olağanüstü olduğu, kırmızı parlak renkteki magmanın soğuk suyla karşılaşır karşılaşmaz donduğu ve siyah kayaların deniz yatağına doğru kaydığı belirtildi.

Derin deniz volkanının patlamasını izlemek 25 yıl aldı. Bilim adamları derin deniz volkanlarını etraflıca araştırmışlar ancak şimdiye kadar patlamasına tanık olamamışlardı.

Misyonun başındaki okyanus bilimcisi Joseph Resing, geçen sene bölgede volkanik maddelere rastlamış ve buradaki volkanın patlamak üzere olduğunu tespit etmişti. Bunun üzerine mayıs ayında bölgedeki denizin dibine Jason adı verilen robot gönderildi.

Dünyadaki volkanik aktivitenin yüzde 80'i denizde oluyor.

Hamileler Düşünce Okuyor


Eşlerini hamilelik döneminde aldatan erkeklere kötü haber!


İngiltere'de yapılan bir araştırmada, hamile kadınların hormonsal değişimleri nedeniyle karşılarındaki insanların ne düşündüğünü daha rahat anlayabildikleri ortaya çıktı.

Araştırmayı yürüten Dr. Rebecca Pearson, hamilelerin çevrelerindeki tüm duyguları rahatlıkla fark edebildiğini belirterek, "Hamile kadınlar diğer hemcinslerine oranla tüm duygulardan daha fazla etkileniyor" diye konuştu.

1900-2000 Yillari Arasindakİ Önemlİ İcatlar

1900: Kont Von Zepplin 'ZEPPLİN'i icat etti
1901: King Camp Gillette 'Jilet'i icat etti.Patentini aldı.1903 te 168 adet bir sene sonra ise 12.500.000 adet sattı.
1902: Elektrik Süpürgesi icat edildi.
1904: İlk kol saati icat edildi.
1905: E=m.c²
1906: Amerikalı Coolidge Tungsten 'AMPUL'u buldu.
1908: Henry Fort 15 beygirlik 4 silindirli ilk motorlu arabayı geliştirdi.
1913: Alman Hans Geiger 'RADYASYON ÖLÇÜM' aletini icat etti.
1914: Elektrikli Bulaşık Makinesi kullanılmaya başlandı.
1915: Astronom P.Lowell 'PLÜTON' gezegenini keşfetti.1930 da teleskopla görüldü.
1917: Renkli sinema filmi yapıldı. Radyo icat edildi.
1920: Torbo motor geliştirildi.
1921: İnsülin bulundu.
1923: İngilizler ilk uçak gemisini yaptılar.
1924: Fransız Ramon 'DİFTERİ' aşısını buldu.
1925: Amerikalı Armstrong FM yayını yapmayı başardı.
1926: Heisenberg, Atom çekirdeğinin yapısını ortaya çıkardı
1927: Londra ile New York arasında telefon hattı kuruldu.
1929: Siemens telefonun görünümünü değiştirdi.
1930: ABD'de dondurulmuş gıda piyasaya çıktı.
1931: Yapay zekanın ilk adımları atıldı.
1932: Elektronik mikroskop geliştirildi.
1934: Otomatik çamaşır malinası ABD'de yapıldı.
1935: Gallup, kamuoyu araştırma enstitüsü kurdu.
1936: ABD'li Kendall, kortizonu buldu.
1938: İlk naylon ürün ABD'de tanıtıldı diş fırçası.
1939: ABD'li PH.Levine, kandaki RH faktörünü saptadı.
1940: Alman'lar Havadan denize fırlatılan füze yaptı. Plütonyum bulundu.
1941: Uçaktan fırlatılan koltuk yapıldı.
1942: Napalm icat edildi.
1943: Sovyet'ler molotof kokteyli yaptı.
1944: Sovyetler MR'yi keşfetti.ABD'li McLeaod ve McCarthy DNA'yı keşfetti.antibiyotik keşfetildi.
1947: Mikrodalga fırın yapıldı.Plastik lens yapıldı.İngiliz Holmes,kurşun izotoplarıyla dünyanın yaşını hesapladı.
1949: 45'lik plak ABD'de piyasaya çıktı.
1950: İlk kredi kartı çıkarıldı.İlk böbre nakli ABD'de yapıldı.
1951: Transistör yapıldı.ABD'de renkli tv yayını yapıldı.
1952: ABD'de halka ilkkez sinemada film gösterildi.Fransız'lar ilk kez uçakla ses duvarını aştı.
1954: İlk transistörlü radyo alıcısı yapıldı.Doğum kontrol hapı geliştirildi.
1955: Amerikalı Leskell, EKG'yi icat etti.
1956: Kromozon sayısı saptandı.
1957:Fransa'da ilk ilik nakli yapıldı. İlk Boeing uçağı deneme için havalandı.
1958: İlk renkli Video-Kamera geliştirildi.
1960: Laser yapıldı.
1963: Hollanda'lılar ilk müzük kasetini yaptılar.
1964: Esnek lens icat edildi.
1966: İngilizler ilk Hovercraft'ı denediler.
1967: İlk kalp nakli ameliyatı yapıldı.
1968: Boeing uçağı 1000 km/s hızla uçuşunu yaptı.
1969: Ses duvarını aşan Concorde ilk uçuşunu yaptı.
1970: Video-kaset ABD'de piyasaya çıktı.Japonlar küçük hesap makinesini yaptılar.
1971: Hepatit-B aşısı bulundu.
1972: Fiber Kablo ABD'lilerce yapıldı.
1973: Scanner yapıldı. ABD genetik çağını başlattı. ABD'liler ışık hızını tespit ettiler.
1974: Bellek kartı icat edildi.
1975: İnsanın ilk genetik haritası çıkarıldı. İngiliz'ler inekten ineğe cenin nakli yaptı.
1978: Sony firması Walkman'ı üretti. İlk tüp bebek İngiltere'de doğdu.
1979: Karbon-14 yöntemi geliştirildi. Philips ve Sony, CD geliştirdi.
1980: ABD'de ilk genetik tedavi denemesi gönüllüler üzerinde yapıldı.
1983: AIDS ortaya çıktı.
1984: RU486 adlı hamileliği önleyici hap geliştirildi. Bilgisayarlarda 'MOUSE' kullanımı yaygınlaştı.
1986: Döllenmiş yumurtaya çekirdek nakliyle koyun kopyalandı.
1988: Viagra yasallaştı.
1989: Japonlar, damarda dolaşabilen küçür robot yaptı.
1992: İnsandaki 21. kromozomun haritası eksiksiz çıkarıldı.
1994: İnternet salgını dünyaya yayıldı.
1995: Saniyede 100 milyar işlem yapan bilgisayar geliştirildi.
1997: Koyun Dolly dünyaya geldi.

4 bin yıllık tohum canlandı


Kütahya Seyitömer Höyüğü'nde yürütülen kazıda bulunan ve 4 bin yıl öncesine ait olduğu belirlenen 3 tohumdan biri toprağa ekildikten sonra çimlendi.Kütahya Seyitömer Höyüğü'nde, Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünce yürütülen kazıda bulunan ve 4 bin yıl öncesine ait olduğu belirlenen 3 tohumdan biri, toprağa ekildikten sonra çimlendi.
Kazı Grubu Başkanlığını da yürüten DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nejat Bilgen, il merkezine yaklaşık 27 kilometre uzaklıktaki alanda geçen yıl yapılan kazıda, höyüğün güneydoğusunda bir yapının içerisindeki kapta bitki tohumları bulunduğunu bildirdi.



Orta Tunç Çağı dönemine ait olduğunu tespit ettikleri katmandaki tohumların yaklaşık 4 bin yıllık olduğunu belirten Prof. Dr. Bilgen, tohumların yapının içinde ve orijinal yerinde buldukları kaplar arasında birinin içinde olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Bilgen, höyükte çok sayıda tohum bulduklarını, ancak birçoğunun yandığını gördüklerini ifade ederek, şöyle konuştu: ''Son bulduğumuz üç tohum, kabın bir kısmının dışına taşmıştı. Kap kırıldığı için bu şekilde bulduğumuzu düşünüyoruz. Tohumlardan bazılarını incelemeye almıştık. Yaklaşık iki yıldır bu çalışmayı yürütüyoruz. Geçen yıl yaptığımız çimlendirme denemesinden olumlu sonuç alamadık ve başarılı olamadık.

Bu yıl bu tohumlardan birini yeşertmeyi başardık. Bundan yaklaşık 4 bin yıl öncesine ait toprak altından çıkmış bir tohum yeşerdi. Bu tohumdan çimlenen bitki, canlı halde bilim dünyasına sunulmak ve üzerinde çeşitli analizler yapılmak üzere inceleniyor.''



Tohumların bulunduğu kabın yer aldığı yapının depo olarak kullanıldığını tahmin ettiklerini belirten Prof. Dr. Bilgen, ''Sözü edilen kabın yanı sıra mekanda çok sayıda kap ele geçmiştir. Tüm bu özellikleriyle mekanın depolama amaçlı kullanılmış olabileceği düşünülmektedir'' diye konuştu.

GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMEMİŞ MERCİMEK TOHUMU
DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Nüket Bingöl, höyükte bulunan üç tohumdan birini geçen yıl toprağa ektiğini, ancak çimlendiği halde kuruduğunu, diğerinin ise yağ analizlerinin yapılması amacıyla İstanbul'a gönderildiğini anlattı.

Yrd. Doç. Dr. Bingöl, üçüncü tohumu yaklaşık üç ay önce toprağa ektiğini, bunun da çimlendiğini belirtti.

Bu tohumun yaklaşık 4 bin yıl öncesine ait olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Bingöl, şöyle devam etti: ''Bilimsel olarak yolun başındayız. Öncelikle diğer tohumlarla beraber bunların yaş tayininin yapılması ve günümüzde yetişen mercimeklerle karşılaştırılması gerekiyor. Her ne kadar arkeolojik kazılarda buluntunun içinden çıktıysa da bunu bilimsel olarak kanıtlamalıyız. Bu tohumların dışarıdan gelip gelmediğini incelememiz gerekiyor. Henüz bir iki aylık çalışma sürecindeyiz, bahara doğru yavaş yavaş sonuçlarını almış olacağız. Ancak çimlenmesi çok büyük bir gelişme. Günümüzde bilinen mercimek bitkileri gibi çok kuvvetli değil, oldukça cılız bir bitki. En kısa zamanda tek beklentimiz çiçeklenip tohum üretebilmesidir. Çiçeklenip tohum üretebilirse son zamanlarda çok güncel olan organik ve Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) özelliğini taşıyan bitkiler açısından bizim elimizde çok önemli bir veri olacak. Çok eski zamanlara ait, hiç genetiğiyle oynanmamış, herhangi bir değişikliğe uğramamış, organik olarak elde edilmiş tohumların ilki olacak.''

'TOHUMU CANLI BULMAMIZ BİZİM İÇİN SÜRPRİZ OLDU'
Yrd. Doç. Dr. Bingöl, bu tohumun bir mercimeğe ait olduğunu belirlediklerine işaret ederek, mercimeğin çok fazla suya ve sıcaklığa ihtiyaç duymadan kurak ortamda yetişebildiğini kaydetti.



Mercimeğin kazı yapılan alanda yetişebilecek bir bitki türü olduğunu dile getiren Yrd. Doç. Dr. Bingöl, şu bilgiyi verdi: ''Arpa, mercimek, buğday, bunların hepsi Anadolu kökenli bitkilerdir ve orijini Anadolu'dur. O yüzden bizim için bu tohumları burada bulmamız çok sürpriz olmadı. Tohumu canlı bulmamız bizim için sürpriz oldu. Bu da tamamen höyüğün yapısından kaynaklanıyor. Höyükte yangın çıkıyor, çöküyor ve tohumlar içerisinde canlı kalabiliyor. Şans eseri bu tohumları bulduk ve değerlendirdik.

Şu an için bu tohumların mercimek olduğunu söyleyebiliyoruz, ancak yine de normal mercimekten morfolojik bazı farklılıkları var. Tamamen yaptığımız çalışmalar sonucunda belli olacak. Tohum vermesi halinde organik, hiçbir şekilde genetiğiyle oynanmamış, orijinal bitki olacak. Her zaman için orijinal tohumlar diğerlerine göre daha zayıftır. Belki ülke ekonomisine fazla bir katkı sağlamayacak, ancak bazı üniversitelerde başlatılmış eski tohumların toplanması yönündeki çalışmalara önayak olacağız.''

Yrd. Doç. Dr. Bingöl, yüzyıllar öncesinden bitki tohumlarının yeşerdiğine ilişkin daha önce yurt içi ve yurt dışında örnekler bulunduğunu hatırlatarak, Japonya'da manolya bitkisine ait tohumun günümüzdeki manolya bitkisinden farklı morfolojik özellikler taşıdığını bildiklerini sözlerine ekledi.

SEYİTÖMER HÖYÜĞÜ'NDEKİ KAZILAR
Seyitömer Höyüğü'ndeki kazı çalışmaları, altındaki 12 milyon ton kömürün ekonomiye kazandırılması amacıyla 1989 yılında Eskişehir Müze Müdürlüğünce başlatıldı.

Afyonkarahisar Müze Müdürlüğünün 1990-1995 yılları arasında yürüttüğü çalışmalar, 2006 yılından itibaren DPÜ Arkeoloji Bölümünce ele alındı.

TKİ Genel Müdürlüğü ve DPÜ Rektörlüğü arasında imzalanan protokol gereğince her yıl 6'şar aylık dönemler halinde yürütülen kazı çalışmalarının 2010'da tamamlanması ve höyüğün kaldırılmasının ardından yaklaşık 500 milyon lira değere sahip linyit kömürünün çıkarılmaya başlanması hedefleniyor.

Kazı ve buluntuların sınıflandırılması çalışmaları, DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nejat Bilgen ve öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Gökhan Coşkun gözetiminde sürdürülüyor.

14 Aralık 2009 Pazartesi

Gece görüşlü araba




Gece görüşlü arabalar geliyor Gece uzun far yakmak tarihe karışıyor! Yeni gece görüş sistemleri otomobillerde yer alıyor...


Alman teknoloji devi Bosch'un, otomobil kameralarına yerleştirdiği geliştirilmiş gece görüş sistemi, yol kenarındaki objelerin geceleri algılanmasını sağlıyor.

Tüketicinin 2009 model Mercedes-Benz E-Sınıfı otomobillerle tanıştığı Night Vision Plus görüntüleyiciler, araç konsoluna yerleştirilerek, sürücüye yüksek kontrast imaj çıktıları sağlıyor ve yol kenarındaki 'hareketli' objeleri algılıyor. Rüzgarlık arkasına yerleştirilen kızılötesi kameraların, otomobilin farlarından gelen kızılötesi ışığı algılaması prensibiyle çalışan teknolojinin, 150 metreye kadar mesafedeki 'hareketli objeleri' algılayabildiği iddia ediliyor.

İnsanın aklına ister istemez şu soru geliyor: Acaba araç hareket halindeyken bu sistem, ne kadar verimli çalışıyor? Bu sorunun yanıtını öğrenebilmek için, son model bir Mercedes-Benz E-Sınıfı otomobilin direksiyonuna geçmek ve test etmek gerekiyor.

USB'li plak




İlginç ve hayatı kolaylaştıran ürünler sunan Tchibo, teknolojiyi ve nostaljiyi USB'li plakta buluşturdu.

Tchibo'nun 16 Aralık'ta başlayacak "Kadınların Dünyası" temasında yer alan USB'li pikaptan notebook kılıfına kadar pek çok şık ve fonksiyonel ürün sizin de ilginizi çekebilir.

Bedava ve çok yetenekli


Çöp adam bile çizemiyorum diyenler: Üzülmenize gerek yok, bu bedava yazılım sizi ressam yapacak...


Pek çoğumuz sanatsal bir yeteneğimiz olmasını isterdik ama ne yazık ki, herkes o kadar şanslı olmayabiliyor. Fakat teknoloji sayesinde artık "eli fare tutan" herkes sanatsal çalışmalar ortaya çıkartabiliyor. LiveBrush adlı ücretsiz bir yazılım da "Cin Ali bile çizemeyenler"in içindeki saklı cevherin ortaya çıkmasına yardımcı oluyor.

İki farklı sürümü bulunan LiveBrush'ı ücretsiz kullanmayı tercih edenler, ücretli sürümle hemen hemen aynı özelliklere sahip olabiliyorlar. İki sürüm en büyük fark ise 10 dolarlık ücreti ödeyenlerin çalışmalarını vektörel dosya türlerinde kaydedebiliyor olmaları. Ücretsiz sürüm kullanıcıları ise PNG ile yetinmek zorundalar.

LiveBrush'un son derece basit ara birimi sayesinde her seviyeden kullanıcı zorlanmadan program ile çalışmalarını gerçekleştirebiliyor. Programın sunduğu farklı çizim özelliklerinin yanı sıra, çizim sonrası için gelişmiş düzenleme özellikleri de bulunuyor.

Bu nasıl bir Facebook aşkı


Sosyal paylaşım sitesi Facebook'un tüm dünyada bir çılgınlığa yol açtığı malum. Ama bu haber insana yine de 'pes' dedirtiyor.


İngiliz The Sun gazetesinin internet sitesinde yer alan videoda, isimleri açıklanmaya bir çift, rahibin önünde evlilik yeminlerini ederken görülüyor.

Rahip çifti karıkoca ilan eder etmez, yeni damat cep telefonuna sarılıyor.

Cep telefonundan internete giren çiçeği burnunda damadın, Facebook'taki 'medeni hal' hanesini 'evli' olarak değiştirdiği ortaya çıkıyor.

Papazın bu durumu açıklamasıyla konuklar kahkahalara boğuluyor.

Bununla da kalmayan damat, Facebook statüsünü değiştirmesi için bir başka telefonu eşine veriyor.

Videoyu internette 50 binden fazla kişi izledi.

Türkler internete niçin giriyor




Türkler internete niçin giriyor Türkler'in internet tutkusu araştırıldı.. 1948 kişinin katıldığı tamamen dijital bir ankette ilginç sonuçlar ortaya çıktı.


İnternet kullanıcılarının yaklaşık yarısı her gün ortalama 5 saatin üzerinde, dörtte biri ise haftada 50 saatin üzerinde online oluyor. E-posta, anında mesajlaşma (IM) ve oyun ise ön planda...

İnteraktif pazarlama ajansı Adinteractive, İnteraktif Türkler 2009 araştırma raporunu, 1948 kişinin katıldığı tamamen dijital bir anket yardımıyla şekillendirdi. Katılımcıların yüzde 75,4'ünü ağırlıklı 18-35 yaş aralığındakilerin, yüzde 67'sini üniversite düzeyindekilerin, yüzde 43'ünü de kadınların oluşturduğu araştırma sonuçlarına göre, internet ağırlıklı olarak, e-posta, IM ve oyun amaçlı kullanılıyor.

Ankete katılanların yüzde 49,5'i her gün ortalama 5 saatin üzerinde internette vakit geçiriyorken, yüzde 25,1'i haftada 50 saatin üzerinde online oluyor.

İnterneti kullananlar içinde e-postayı kullananların oranın yüzde 83,9 olarak belirlenirken, katılımcıların yüzde 50'si sürekli bu hizmetten yararlandığını ifade ediyor.

İnterneti yüzde 91,3 oranında chat, sohbet amaçlı kullananların ise yüzde 48'i fırsat buldukça, yüzde 20'si akşamları, yüzde 16,6'sı ise sürekli olarak bu hizmetten yararlanıyor.

SOSYAL TOPLULUK SİTELERİ AĞIRLIKLI ÖĞLEN KULLANILIYOR

Sosyal topluluk siteleri kullanıcılarının oranı ise yüzde 57,9 olarak belirlendi. Bu kullanıcıların yüzde 40,3'i öğlen, yüzde 17,3'ü ise akşam saatlerinde bu siteleri ziyaret ediyor.

İş amaçlı interneti kullanan yüzde 47,3 oranındaki katılımcının büyük bir kısmı sürekli olarak internetten bu amaçla yararlanıyor. Bilgi, haber alma amacıyla internet kullananların yüzde 35,9'u sürekli, yüzde 29,7'si fırsat buldukça interneti kullandığını belirtiyor.

Yüzde 67 oranına sahip olan, oyun ve eğlence amacıyla internet kullananların yüzde 49,7'si fırsat buldukça, yüzde 20,9'u ise akşam saatlerinde internetten yararlanıyor.

Araştırma sonuçlarına göre internet, ders/ödev, Müzik dinleme ve indirme, film indirmek ve izlemek, arkadaşlık amaçlı da kullanılıyor.

BANKACILIK İŞLEMLERİNİ İNTERNETTEN YAPANLARIN ORANI YÜZDE 35

Bankacılık işlemlerini internetten gerçekleştirenlerin oranı yüzde 35 iken, bu kullanıcıların yüzde 37,6'sı sürekli, yüzde 21,9'u sabah, yüzde 16,4'ü ise öğlen saatlerinde işlemlerini yapıyor.

Kamu hizmetleri işlemlerini internet üzerinden gerçekleştirenlerin oranı da yüzde 18,4 düzeyinde. Blog kullanıcılarının oranı yüzde 12,7, forum kullanıcılarının oranı da yüzde 18,8. İnterneti ticaret amaçlı kullananların oranı yüzde 9,3 olurken, bunların yüzde 70'i sürekli olarak, yüzde 18,7'si ise fırsat buldukça bu hizmetten yararlanıyor.

Yüzde 33,4 olan internet üzerinden alışveriş oranının yüzde 62,6'sı sürekli, yüzde 13,5'i akşamları interneti bu amaçla kullanıyor.

ARAMA MOTORLARI DIŞINDA EN SIK ZİYARET EDİLEN ADRES

Ankete katılan kullanıcıların arama motorları dışında en sık ziyaret ettiği adreslere bakıldığında ise Facebook birinci sırayı aldı.

Araştırmada reklam içerikli e-mail tıklanma oranlarına bakıldığında, en son gün içinde bir reklam içerikli e-mail'e tıklayanların yüzde 36, son birkaç gün içinde tıklayanların ise yüzde 24,5 oranında olduğu görülüyor.

CEP TELEFONUNDA KONUŞMA DIŞINDA EN FAZLA KULLANILAN SMS GÖNDERİMİ

Araştırmaya katılanların yüzde 98,5'i cep telefonu sahibiyken, yüzde 1,5'i cep telefonu kullanmadığını belirtiyor. Cep telefonuyla internete düzenli olarak girenlerin oranı yüzde 41, lokasyon bazlı uygulamaları kullananlar ise yüzde 23 düzeyinde.

Ankete katılan kullanıcıların yüzde 49,5'i cep telefonlarına gelen indirim, promosyon mesajlarını faydalı bulurken, katılımcılar kendilerine atılan SMS'lerde yüzde 44 oranla promosyon ve indirimlerin duyurulmasını istiyor.

''Cep telefonunuza hangi sıklıkla müzik, resim, oyun ya da uyulama indirirsiniz?'' sorusuna yüzde 39 ''asla'' yanıtını verirken, yüzde 35,5'i ''nadiren'', yüzde 13,5'i ''mecbur kaldığında'', yüzde 12'si ''sıklıkla'' cevabını veriyor.

Araştırma sonunda ankete katılan kullanıcıların cep telefonlarını konuşma dışında kullandıkları fonksiyonlar; yüzde 92,5 SMS gönderimi, yüzde 77,5 fotoğraf çekimi ve yüzde 48,5 uygulamalar, yüzde 44,5 radyo dinleme, yüzde 41,5 internete bağlanma, yüzde 36 oyun oynama, yüzde 33 MMS gönderimi, yüzde 14 GPS navigasyon şeklinde sıralanıyor.

İNTERAKTİF TV
Ankete katılanlar arasında interaktif TV sahibi katılımcıların yüzde 98'i ev, yüzde 2'si iş yerinde interaktif TV kullanıyor. En çok izlenen yayınlar yüzde 73 ile ulusal kanallar olurken, bunu haber kanalları, film-dizi kanalları, spor kanalları izliyor. ''Televizyonda genelde kimin istediği kanal açık olur?'' sorusuna katılımcıların yüzde 68'i ''benim'' yüzde 14'ü ''eşimin'' cevabını veriyor. Katılımcıların yüzde 33'ü TV'yi tek başına, yüzde 31'i ise ailece izliyor.

Adinteractive'in Kurucusu ve Başkanı Köksal Abdurrahmanoğlu araştırmaya ilişkin değerlendirmesinde, müşterilerine hiç olmadıkları kadar yakınlaştığını hisseden markaların pazarlama projelerini giderek daha ucuz ve daha verimli bir alan olan dijital tarafa kaydırmaya başladığını, geleneksel pazarlamanın pastadaki payı azalırken dijital ve interaktif projelerin sayısının katlanarak arttığını vurguladı.

Abdurrahmanoğlu, ''Krizde bu mecraya yatırım yapan markalar hem krizden daha az etkileniyor hem de rakipleri karşısında büyük rekabet avantajı sağlıyor'' dedi.

Yeni Gmail özelliği beta aşamasından çıktı


Google'ın e-posta hizmeti Gmail, yeni bir fonksiyon ile kullanıcıların karşısında: İşte detaylar...


Google, web tabanlı e-posta hizmeti için sunduğu deneysel Çevrimdışı Gmail (Offline Gmail) hizmeti final sürüme ulaştı. An itibariyle Çevrimdışı Gmail fonksiyonu Google Labs'ten çıktı ve Gmail'in sabit bir bileşeni haline geldi.

Gmail hesabınızda çevrimdışı desteğini açtığınız takdirde e-postalarınız bilgisayarınıza indiriliyor ve internet bağlantısı olmasa dahi okunabiliyor. Çevrimdışıyken gönderdiğiniz postalar Giden Kutusu'na kaydediliyor ve çevrimiçi olduğunuz anda otomatikman gönderiliyor. Bilgisayarınıza indirilecek postaları zaman aralığına ve eklere göre kişiselleştirebiliyorsunuz. Mesela ekleri indirme kapsamı dışında bırakabilirsiniz.

Çevrimdışı Gmail'i kullanmak için Google Gears'i kurmanız gerekiyor. Araç sayesinde web sitelerindeki bilgiler yerel ortama kaydedilebiliyor. 2011 yılında HTML5 tanımlamaları kesinleştiğinde çevrimdışı destek için Google'ın, Gears'ten vazgeçip bu tanımlamaları kullanması bekleniyor.

Çevrimdışı Gmail'i etkinleştirmek için öncelikle posta hesabınıza girin ve ayarlara geçin. "Çevrimdışı" sekmesinden özelliği etkinleştirebilirsiniz. "Değişiklikleri kaydet" butonuna bastığınızda ekrandaki yönergeleri takip ederek hesabınızı eşitleyin.

İşte Türk teknolojisi






İşte Türk teknolojisi Aselsan'dan uluslararası bir başarı. Kim demiş Türkiye teknoloji üretemez diye: İşte Türk mühendislerinin imza attığı dev başarı.


Aselsan, Uluslararası İnsansız Araçlar Yarışması MAGIC-2010'da ilk 10 takım arasına girmeyi başardı. Aselsan'ın öncülüğündeki ekip, yarışmada ilk 10'a girmeyi başarınca, 50 bin dolarlık ödül kazandı. 2010'daki finalde kazanacak takım, 750 bin dolara da kavuşacak.

İnsansız sistemleri ana faaliyet alanlarından birisi olarak belirleyen Aselsan, uluslararası İnsansız Araçlar Yarışması MAGIC-2010'da dünya çapında ilk 10 takım arasına girmeyi başardı ve 50 bin dolarlık ödül kazandı.

Avustralya ve Amerika Savunma Bakanlığı organizasyonları tarafından ortaklaşa düzenlenen yarışma için Aselsan'ın takım liderliğinde bir ekip oluşturuldu. "Kapadokya" adı verilen ekipte, Bilkent, Boğaziçi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile Amerika'dan Ohio State Üniversitesi yer aldı.

İnsansız kara aracı

Yeni nesil otonom insansız kara araçlarının geliştirilmesine öncülük eden yarışma, akıllı robotların insan müdahalesi olmadan, birbirleriyle haberleşerek bilinmeyen bir kentsel alanda keşif-gözetleme-istihbarat yapmasını, alanda bulunan tehlikeli maddeler ile düşman veya teröristlerin etkisiz hale getirilmesini sınırlı bir sürede gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Finalist robotlar ve takımları, 8-13 Kasım 2010'da Avustralya'da Adelaide kentinde yarışacak. Bu yarışmayı kazanan takım ise 750 bin dolarlık ödülün sahibi olacak.

İlk 10'a kalanlar

MAGIC 2010'un, insansız araçlar alanında dünyanın en güçlü firmaları ve en başarılı üniversitelerinin katıldığı bir yarışma olduğunu ifade eden yetkililer, yarışmada ilk 10'a kalan takımların Türkiye ile birlikte ABD, Avustralya, Japonya ve Kanada'dan oluştuğunu belirtti. Aselsan, TSK'nın envanterine de benzer akıllı robotlar kazandırmayı hedeflediğini kaydetti.

Dışa bağımlılık azalacak

Kendi kendine karar

uçaak

İnsansız sistemlerin savunma ve güvenlik alanındaki yerinin her geçen arttığına işaret eden yetkililer, özellikle keşif, gözetleme, istihbarat, savunma ve lojistik destek gibi faaliyetlerin hızlı ve etkin bir şekilde ve personel kaybı vermeden yürütmek üzere kendi kendine karar verebilen insansız sistemlere ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. İnsanlar için rutin zor veya tehlikeli işleri gerçekleştirebilmeleri, görevin icrası sırasında korkma, çekinme ve yorulma gibi unsurlardan etkilenmemeleri nedeniyle insansız sistemlerin tercih edildiğini belirten yetkililer, ABD'nin 2015 yılına kadar ordusundaki ilgili unsurların üçte birini insansız yapma hedefi koyduğunu kaydetti.

Dışa bağımlılık azalır

Aselsan'da insansız sistemlere, "kendi kendine karar verme yeteneği" kazandırma çalışmaları sürdürülüyor. Bu konuda TSK'nın dışa bağımlılığını en aza indirecek ürün ve sistemler geliştirmeyi ana faaliyet alanlarından biri olarak belirleyen Aselsan, geleceğin savaş alanlarında yaygın bir şekilde kullanılacak robotlar üzerinde çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürüyor.

ASELSAN: Gezgin

Gezgin

gezgin

ASELSAN tarafından üzerinde çalışma yürütülen diğer insansız kara aracı Gezgin, uzak mesafeden savunma ve gözetleme yapabilmesi için tasarlanıyor.

Paletli yapısıyla küçük bir tankı andıran Gezgin'de, dünyada henüz yeni geliştirilmekte olan insansız araçlarda uzaktan kablosuz silah kullanımını sağlayacak teknolojiler deneniyor.

Aracın üzerine yerleştirilebilecek robot kol, termal gözetleme ve lazer hedef işaretleme sistemleri ile tehlikeli görevler, uzaktan yerine getirilebilecek.

ASELSAN: Kaşif

Kaşif

ASELSAN'ın üzerinde çalıştığı bir diğer insansız sistem ise birliklerin keşif gözetleme yeteneğini kilometrelerce uzağa taşıyabilecek olan ve "Kaşif" adı verilen balonlu keşif gözetleme sistemi.

Bu sistem, yere sabitlenen balon üzerine yerleştirilerek, gece ve gündüz yüksek irtifadan hareketleri tespit edebilecek.

Kaşif, karakol gibi yerleşik alanlarda tepe arkalarını ve çevreyi gözetleyerek otomatik hareket tespiti yapabilecek. Ayrıca bu görüntüleri ve koordinatları diğer insansız sistemlere iletebilecek.

ASELSAN: Denizci ve ASELSAN: İzci

Denizci

denizci

ASELSAN, liman ve boğazlarda keşif, gözetleme ve istihbarat gibi görevleri yapması için de "Denizci"yi tasarlıyor.

Uzaktan kontrol edilebilen insansız su üstü aracı "Denizci", hedefe ulaştığında üzerinde yer alan sonar, radar, termal kamera gibi cihazlarla elde ettiği verileri komuta merkezine aktarabilecek.

İzci

ASELSAN'ın üzerinde çalıştığı insansız sistemlerden birini "İzci" aracı oluşturuyor. Özellikle sınır güvenliğinin sağlanması, keşif, gözetleme ve lojistik hizmetlerde kullanılması amacıyla tasarlanan "İzci", uzaktan komuta edilebiliyor. Gece ve gündüz çevre gözetlemesi yapabilen, üzerine silah monte edilebilen ve topladığı verileri merkeze iletebilen İzci aracına, otomatik insan tanıma ve otomatik hedef takibi gibi yeteneklerin kazandırılması için çalışmalar yapılıyor.

İşte Türk teknolojisi

Kahve sarhoş ayıltmıyor


ABD'de yapılan bir araştırmaya göre içki içildikten sonra bir fincan kahve, ayılmak için belki de yapılacak en kötü şeylerden biri.


Philadelphia'daki Temple Üniversitesi'nde fareler üzerinde yapılan ve Behavioural Neuroscience dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, kahve insanın kendine geldiği hissi yaratsa da bu sadece bir yanılsama.

Araştırmacılar, aslında kahvenin insanların alkolün etkisinde olduklarını anlamalarını zorlaştırdığını belirtiyor.

Araştırmanın başında yer alan Dr Thomas Gould, kahvenin ayıltıcı etkisi bulunduğuna dair efsanenin yanlış olduğunun artık ortaya çıkması gerektiğini belirterek, kafein ve alkolün birlikte kullanımının felaket sonuçlara neden olabilecek kötü kararlar verilmesine yol açabileceği uyarısında bulundu.

İçki içtikten sonra kendisini yorgun ve sarhoş hissedenlerin, hala alkolün etkisinde olduğunu bilmek isteyebileceğini belirten araştırmacılar, bütün gece uyanık durmak ve içki içebilmek isteğine karşın, kafein alkol kombinasyonunun ciddi riskler yaratabileceğini kaydediyor.

Araştırmacılar, alkol ve kafeinin insanlarda uyanık ve potansiyel tehlikelerle yeterince başa çıkabileceği hissi yaratabileceğinin altını çizerek, bunun alkolün etkisinde otomobil kullanmak veya sonucu kötü bitebilecek durumlara atılmaya yol açabileceği uyarısında bulundu.

Bilim adamları, araştırmalarında yetişkin farelerin, parlak ışık ve yüksek ses gibi rahatsız edici uyarıcılardan kaçınarak labirentte nasıl yönlerini bulduklarını gözlemledi. Hayvanlara değişik kombinasyonlarda alkol ve kafein veren araştırmacılar, bu grupla sadece tuzlu solüsyon verdikleri farelerin yön bulma yeteneklerini karşılaştırdı.

Alkolün hayvanları daha rahat, ancak rahatsız edici şoklardan daha az kaçabilir hale getirdiğini gören araştırmacılar, kafein verilen farelerin labirentte birazcık daha iyi yön bulduklarını ama daha tetikte ve gergin olduklarını tespit etti.
Alkol ve kafein kombinasyonunda ise göreli daha tetikte görünen gevşemiş farelerin rahatsız edici uyarıcılardan yine kaçamadıkları görüldü.

Araştırmacılar, alkol ve kafein kombinasyonunun insanda, hala sarhoş oldukları halde ayık oldukları hissi yarattığına inanıyor.

Araştırmada, bir denek fareye verilen kahve dozunun insanda 8 fincan kahveye eşdeğer olduğu belirtildi.

Kanserli hücreleri yok eden üç boyutlu cihaz


Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde hizmete giren cihazla tümörlü dokular, çevredeki dokulara zarar verilmeden yok ediliyor.


Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde kanser tedavisinde kullanılan yeni cihazla üç boyutlu görüntüsü alınan tümörlü dokular, çevredeki zararsız dokular etkilenmeden yok ediliyor.

‘Varyan Linear Hızlandırıcı’ adını taşıyan cihazla dışarıdan uygulanan radyoterapi ile tümörlü doku grubuna belirli bir mesafeden radyasyon verilerek tedavi sağlanıyor. Yöntem, tümörlü dokuları yok ederken çevredeki dokulara hiçbir
zarar vermiyor.

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi Ana bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Eray Karahacıoğlu, tedavide, ilk olarak bilgisayarlı simülasyon yapılarak tümörle ilgili yer, büyüklük, hassasiyet gibi birtakım bilgilerin toplandığını söyledi.

Bu verilerin aktarıldığı bilgisayarlı planlama cihazında, tümörlü ve çevredeki hassas dokularla organların işaretlendiğini ve tedavi dozlarının belirlendiğini anlatan Karahacıoğlu, daha sonra linear hızlandırıcının devreye girdiğini belirtti.

Bu aşamada ise üç boyutlu görüntüsü alınan tümörlü dokuya cihaz yoluyla uzaktan radyasyon verildiğini bildiren Karahacıoğlu, "Sadece tümörü yok eden ve çevredeki zararsız dokuları etkilemeyen işlem tamamen ağrısız oluyor. Bu tedavi radyoterapi gerektiren tüm kanserli hastalarda ister büyük ister küçük tüm tümörlü dokuları yok etmek için uygulanabiliyor" diye konuştu.

Radyasyon onkolojisinde son 10 yıldır uygulanan bu tedavinin baş, boyun, meme, akciğer, mide, bağırsak, kalın bağırsak, prostat, rahim ağzı, vulva, vajina ve rahim kanserleri ile beyin tümörlerinde etkili olduğunu vurgulayan Karahacıoğlu, teknolojik gelişmelerin tedavide planlamaya yönelik işlemlerde kolaylık sağladığına dikkati çekti.

Bu cihazla yapılan tedavinin avantajlarından birinin de tedavilerin güvenilirliğinin kontrol edilmesi amacıyla dijital portal alınması olduğunu vurgulayan Karahacıoğlu, "Radyasyon tedavisi uygulanacak hastadaki tümörlü bölgenin daha önce yapılan planlamaya uygun olup olmadığı bir kez daha bilgisayarlı görüntüleme sistemiyle kontrol ediliyor. Böylece tedavide daha yüksek başarı sağlanıyor" bilgisini verdi.

Türkiye’de az sayıdaki merkezde bulunan cihazın özelliklerinden birinin de yoğunluk ayarlı radyoterapi yapılabilmesi olduğunu ifade eden Karahacıoğlu, üç boyutlu tedavinin daha gelişmiş bir aşaması olan bu sistemin tümör dozlarının istenilen dokuda yoğunlaşmasını, arzu edilmeyen dokudan ise uzaklaşmasını sağladığını bildirdi.

Karahacıoğlu, dışarıdan uygulanan radyoterapide, radyasyonun, dışarıya çıkmasına engel olmak için kalın duvarlı bir odada verildiğini, tedavinin, aygıtı kontrol eden radyoloji teknisyenlerinin gözetiminde uygulandığını söyledi.

Prof. Dr. Karahacıoğlu, hastanın odada yalnız kaldığı bu yöntemde, radyoterapi teknisyeninin kapalı devre bir televizyon sistemi ya da radyasyon geçirmeyen pencereden izleme yaparak tedaviyi yönlendirdiğini sözlerine ekledi

İranlı bilim adamını ABD kaçırdı


İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki, Suudi Arabistan'a umreye gittiği sırada kaybolan İranlı nükleer fizik uzmanı bilim adamı Şahram Amiri'nin Amerikalılar tarafından kaçırıldığını iddia ederek, Riyad'ın bu olaydaki sorumluluğuna işaret etti.


Dışişleri Bakanı Mutteki, devlet televizyonu tarafından canlı yayınlanan ve Press-TV tarafından İngilizceye çevrilen basın konferansında, "Amiri'nin kaçırılmasında Amerikalıların rolü bulunduğunu gösteren kanıtlara sahibiz. Onu Amerikalılar kaçırdı" dedi.

"Amerikan hükümetinin İranlı bilim adamını bize geri vermesini bekliyoruz" diyen Bakan, Amiri'nin umre için bulunduğu sırada kaybolduğunu ve Suudi Arabistan'ın Amiri'nin başına gelenlerin sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğini, İran'ın böyle durumlarda adli haklarını saklı tuttuğunu kaydetti.

İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ramin Mihmanperest, daha önce yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan makamlarının, İranlı nükleer fizikçi bilim adamını Washington'a teslim ettiğini söylemişti.

Amiri'nin kaybolduğu Suudi basını tarafından bildirilmiş ve İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki tarafından Ekim ayında teyit edilmişti.

İran makamları, Amiri'nin nükleer alanda çalışan bir bilim adamı olduğunu ilk defa bildirdi.

Kelebek evrim geçirdi


Küresel ısınmanın ilk mucizesini mavi renkli bir kelebek gerçekleştirdi.


Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan kelebek, türünün devamı için evrim geçirdi. Ancak soğuk bölgelerde yaşayabilen kelebek göç etmek için göğüs kafesi ve kanatlarını büyütmeyi başardı.

Küresel ısınmaya karşı verilen ölüm kalım savaşında insanlara nazaran çok çabuk uyum sağlayan canlılar da bulunuyor. Bunların ilk örneği İngiltere’deki canlı türü Adonis kelebeği.

Bu kelebeğin yaşam alanının daralması ve son dönemde nüfusundaki azalış iklim değişikliği ile güçlü bir bağlantı gösteriyor. Avrupa’da bulunan kelebek türlerinin yaşam alanlarının genişliği iklimin elverişli olmasına bakıyor. bilim insanları kelebeklerin eskiden görüldüğü ancak artık rastlanmadıkları bölgelerde küresel ısınmanın etkilerini gözlemleyebiliyorlar.

MAVİ ADONİS KELEBEĞİNİN EVRİMİ

İngiltere’nin güney kesimlerinde yaşayan mavi Adonis kelebeğinin nüfusu küresel ısınmanın etkileri ve yerleşim birimlerinin genişlemesi ile 1950’lerden bu yana yüzde 90 oranında azalma gösterdi. Son yıllarda sayısı 250’ye kadar düşen kelebek türü için özel koruma önlemleri alınmaya başlandı.

Bilim insanları kelebeklerin hayatta kalabilmeleri için kuzeydeki soğuk bölgelere göç etmeleri gerektiğini belirtmişlerdi. Ancak mavi Adonis kelebeği biyolojik yapısı nedeniyle bunu başaramıyordu.

Ancak küresel ısınmanın belki de ilk mucizesi kendini gösterdi ve mavi Adonis kelebeği iklim değişikliğine karşı verdiği mücadelede hayatta kalabilmek için gerekli olan evrimi geçirdi. İngiltere’nin kuzeyindeki soğuk bölgelere göç edebilmek için göğüs kafesi ve kanatlarını büyüten mavi Adonis, gerekli mesafeyi uçabilecek yapıya erişmiş oldu.

İNSANLIK BENZER DEĞİŞİMLERİ GÖSTERMELİ

ABD’nin Teksas eyaletindeki A&M Üniversitesi biyologu Camille Parmesan, “Toplumların da vahşi hayat nasıl değişime ayak uyduruyorsa o derecede küresel ısınmaya ayak uydurması lazım” dedi.

Bilim insanları küresel ısınmanın en vahim sonuçlarını doğuracak 4 derece ve üzerindeki sıcaklık artışını engellemek için küresel enerji teknolojilerinin geliştirilmesini zorunlu olarak belirtiyorlar.

Google cep telefonu


Google cep telefonuyla mobil iletişim dünyasına damga vurmaya hazırlanıyor.


Amerikan gazetesi Wall Street Journal’ın (WSJ) haberine göre, 2010’da piyasaya sürülecek telefon, Tayvanlı cep telefonu üreticisi htc tarafından Google için üretilecek. Adının ‘Nexus One’ olması planlanan cep telefonu diğer üreticilerin de mevcut modellerinde gün geçtikçe yaygınlaşan Android işletim sisteminin Google ürünleri için özel geliştirilmiş bir versiyonunu kullanacak.

Satışı internetten

Google’ın cep telefonu internetten satılacak. Telefon internet devinin işletim sistemi olan Android’e sahip olacak. Cep hattı ise ayrı olarak satın alınacak. Google’ın cep telefonu operatörü Sprint ve Verizon ve akıllı telefon üreticisi Apple’a bu şekilde meydan okuyabileceği belirtiliyor. WSJ’nin haberinde, “Google, çok nadiren son kullanıcıya doğrudan cihaz satıyor” denildi.

Daha düşük fiyat

Akıllı telefonun satışının üretici firma tarafından doğrudan internet üzerinden yapılacak olmasının da ürünün daha düşük bir fiyatla satılabilmesine olanak tanıyacağına değiniliyor. Google’la ilgili önceden beri var olan cep telefonu üretecek söylentilerinin aksine WSJ’nin haberinde, Google’ın donanım yapısında bir partnerle çalışıp, yazılım sistemleri Android üzerine kurulacak bir ürün üzerinde çalıştığı ve bu kez tüm şüphelere son verdiği yer alıyor. Yeni telefonun piyasaya çıktıktan sonra IPhone ve Blackberry gibi piyasa devlerinin rekabetini iyice kızıştırması bekleniyor.

Çalışanlar deneme yaptı

Google Ürün Yönetimi Başkan Yardımcısı Mario Queiroz, çalışanların yaratıcı donanımla kendi Android sistemini birleştiren yeni cep telefonu özellikleri ve yeteneğine sahip bir cihazı denediklerini bildirdi. Queiroz, Android tabanlı cep telefonu cihazının dünyadaki bütün Google çalışanlarıyla paylaşıldığını anlattı.

Android’in kullanımı arttı

Google’ın cep telefonu işletim sistemi Android, son dönemde cep telefonu üreticileri tarafında ilgi görüyor. Sony Ericsson ve Motorola son modellerini bu işletim sistemiyle pazara sundu. Android işletim sistemi dünyada haziran eylül aylarında Batı Avrupa’da yüzde 5.4 pazar paya ulaştı.

Dokunmayı değiştirecek


Zor günler yaşayan cep telefonu devi, bakın gelecek planlarını hangi teknolojiye bağladı...


Motorola gelecekte cep telefonlarında sezgisel kullanıma ağırlık vermeyi istiyor. İddialar göre cep telefonu üreticisi, cihazları çoklu dokunuşlarla yönetmeyle uğraşan Sensitive Object firmasına yatırım yaptı. Haberin kaynağı slashgear.com.

Sensitive Object gelecekte dokunmatik yönetimi sadece ekranlarda değil, bir cihazın her yüzeyinde mümkün kılmak istiyor ve bu iş için ReverSys isminde bir yazılımı kullanıyor. ReverSys, yönetim öğelerine dokunulduğunda yayılan akustik bilgileri komutlara dönüştürebiliyor. Motorola uzun süre sessizliğini koruduktan sonra ilk kez yeni Android cep telefonu Motorola Milestone ile bir geri dönüş yaptı.

Bilgi için: Motorola Türkiye
Telefon: (212) 317 45 95

Küresel ısınmaya karşı yumurta

İklim konusunda uzman bilim insanları, küresel ısınma nedeniyle yüksek teknoloji ürünü bir 'elektronik yumurta' geliştirecek.

Grönland'da buzun altında derinlere gömülecek olan kablosuz 'Cyro-Egg'in küresel ısınma nedeniyle deniz yüzeyinde ve buzullardaki değişimleri gözlemleyecek.

Bristol Üniversitesi'nden uzman ekibin 225 bin sterlin fonla İki yılda geliştireceği 'akıllı yumurta' Grönland ve Antarktika'da buz tabakalarının altından, dipten ver yollayacak ve bu keşfedilmemiş yüzeyleri gözlemleyecek.

Kopenhag'daki İklim Değişikliği Konferansı'nda buzulların ve buz tabakalarının iklim değişikliğine verdiği tepkinin, deniz seviyelerinde gelecekte meydana gelecek yükselmeleri tahmin etmek açısından iyi anlaşılmasının önemine vurgu yapıldı.

Yukurtadan alınan veri çeşitli alanlarda uzman olan kişilerden oluşan araştırmacı ekibin bu süreci daha iyi gözlemleyebilmesini ve değerlendirmesini sağlayacak.

Kötü hafıza silinebilecek




İstenmeyen ANILARDAN kurtulmak artık mümkün.

Amerikalı uzmanların yaptığı çalışma sonucunda kötü anıların ya da korkuların yeni bir teknikle silinmesinin ya da düzeltilmesinin mümkün olduğu ortaya çıktı.

Amerikalı bilim insanları zihinde acı veren anıların silinmesini mümkün kılan 'pencereler' tespit etti.

Araştırmacılar, anıları canlandırıp, daha sonra korku ve travmanın kalıcı olarak silinmesinin mümkün olduğunu ortaya koydu.

Önceki araştırmalardan farklı olarak bu 'silme' işlemi ilaç tedavisi gerektirmiyor ve mevcut terapiler kullanılarak sağlanabiliyor.

Araştırmacılara göre yeni teknik, sözgelimi eski askerlerin savaş alanında yaşadıklarının etkisiyle oluşan travmalardan kurtulmalarına ve yoğun bir şekilde fobi sahibi olan kişilerin tedavisine yardımcı olacağını düşünüyor.

Araştırma, yönetmenliğini Michel Gondry'nin üstlendiği, Jim Carrey ve Kate Winslet'ın başrollerini oynadığı Türkçeye 'Sil Baştan' ismiyle çevrilen "Eternal Sunshine of the Spotless Mind" adlı başarılı filmin hikayesini hatırlatıyor.

Araştırmacı ekibin lideri New York Üniversitesi'nden Dr. Daniela Schiller, "Araştırmamız bir anının ömrü boyunca kalıcı olarak değişmeye elverişli hale geldiği fırsat pencerelerinin varlığını ortaya koyuyor. Hafızanın dinamiklerini anlayarak uzun vadede olağan dışı duygusal anıları içeren bozuklukların tedavisinde yeni yollar açabiliriz" diyor.

Sonuçları Nature dergisinde yayınlanan araştırma, farelerde yapılan deneylerden yola çıkılarak insanlar üzerinde deneyler yapılması sonucunda gerçekleştirildi.

Deneylerde gönüllülere korku dolu bir anıyı canlandıran nesneler gösterildi. Böylece bir anıyı canlandırmanın, bu anının tekrar depolanmadan önce düzeltilebileceği özel bir zaman penceresi açtığını ortaya koydu.

20 gönüllü ile yapılan deneylerde, denekler hafif elektrik şokuyla kendilerine gösterilen mavi renkli dörtgenden korkmaya koşullandırıldı. Ekip 10 dakika bekledi ve daha sonra gönüllülere tekrar tekrar renkli objeyi gösterdi, ancak şok uygulamadı. İkinci gruba 10 dakika beklenmeksizin aynı görüntü gösterildi. Bu grup bu obje gösterildiğinde korkmaya devam etti. Bir yıl sonra gönüllüleri tekrar incelendiğinde, gruplardan biri korku belirtisi göstermezken, diğer grup korku tepkisi vermeye devam etti.

Araştırmacılar bunun, evvela deneklerin korkuyu ya da kötü anıyı çağırmalarının sağlanmasıyla gerçekleşirken, bu yeniden çağırmanın ardından tedavi sürecinin altı saatten uzun olmaması gerektiğini ortaya koydu.

Aşırı korkulara yönelik uygulanan geleneksel terapi anıların kalıcı olduğunu ve sadece hastaların düşünceleri bastırmaya koşullandığı 'yok etme çalışması' denilen süreçte değiştirilebileceğini benimsiyor. Ancak geleneksel terapi sonrasında bazı durumlarda anılar yeniden canlanabiliyor ve başka psikolojik sorunlara yol açabiliyor.

Yeni teknik ise anının tamamen silinmesine imkan veriyor. Uzmanlar yeni teknikle, anıların çağrılıp tamamen yeniden yazılabileceği spesifik 'yeniden birleştirme pencerelerinin' varlığını keşfetti.

KRİTİK ALTI SAAT

Bu pencere, korkunun ya da travmanın yeniden çağrılmasından 10 dakika sonra başlıyor ve altı saat var oluyor.

Deneyler sonucunda, kasıtlı olarak geri çağrılan anının, beyin onu yeniden depolamadan önce silinmeye ya da kalıcı olarak yeniden yazmaya karşı savunmasız hale geldiği ortaya çıktı.

Araştırmanın mimarlarından Dr. Elizabetp Phelps, "Zamanlamanın korkunun kontrolünde önceden sanıldığından daha önemli bir yeri olabilir. Hafızamız esas olayın kesin bir hesabından ziyade, son geri alımı yansıtıyor" diyor.

8 Aralık 2009 Salı

İnanması zor ama bunu da yaptılar


Bu garip cep telefonunda yok yok! Parçalara ayrılıyor, her parçası ayrı ayrı çalışıyor
Fujitsu F-04B çift klavyeye, projeksiyona sahip ve dokunmatik bir telefon. Bir yıl önce prototip olarak sunulan ve CEATEC 2008'de DoCoMo standında sergilenen bu telefon artık resmen duyuruldu. Fujitsu Keitai F-04B parçalara ayrılabilen bir telefon ve Roppongi'deki bir basın toplantısında tanıtıldı.

Yeni F-04B yeni bir tür Keitai; görüntü ünitesi ve Bluetooth klavye olarak iki parçaya ayrılabiliyor. Her iki parçada da Lityum Ion batarya mevcut. Böylece kullanıcılar ister bu klavyeyi, ister 3.4 inçlik dokunmatik ekran kullanabiliyor. İsteyen kullanıcılar QWERTY klavyeyi çantalarına atarak ceplerini hafif ve daha az kabarık tutabiliyor.

Klavye aynı zamanda ayrı bir mikrofon, hoparlör ve gamepad olarak da kullanılabiliyor. Japon kullanıcıları memnun etmek isteyen iki parçayı Nokia N97 modeline benzer bir şekilde birleştirip kayar klavye olarak kullanma imkanı sunuyor.

Bu telefonun ilginçlikleri bununla da bitmiyor; bu telefonun opsiyonel olarak bir de projeksiyonu mevcut. 800 mAh pil ile en yüksek parlaklıkta 2 saat dayanan, Texas Instruments Inc'in ikinci nesil DLP Pico çipsetine sahip bu projeksiyon, 854 x 480 çözünürlük destekliyor. Kullanıcılar bunu kullanabilmek için klavye ünitesinin yerine projeksiyon ünitesini takıyor ve klavyeyi de uzaktan kumanda olarak kullanıyor.

Telefonun kamerası 12.2 MP çözünürlüğe sahip. Geniş ekranında çekilen fotoğraflar detaylı bir şekilde görülebiliyor. Ayrıca yüklü gelen oyunun grafikleri de fena durmuyor. Aynı geniş ekran film izlemek için de bu tür cihazlar arasında oldukça iyi bir boyuta sahip.

Fujitsu'dan Keitai her türlü duruma uygun, esnek bir cep telefonu, elbette ne kadar başarılı olduğunu görmek için çeşitli testler yapmak gerekiyor.
samanyoluhaber

İşte cep telefonu mesajıyla dolandırıcılıkta son perde...


Cep telefonlarına gönderilen yeni bir SMS dalgası, Suriye'den ucuza elektronik eşya almak vaadiyle kurbanlarının ceplerini boşaltıyor.
Suriye ile Türkiye arasındaki vizenin kalkmasıyla birlikte bunu fırsat bilen dolandırıcılar da geliştirdikleri yeni bir taktikle kurbanlarının canını bir hayli yakacağa benziyor.

Kullanıcıların cep telefonlarına SMS gönderen dolandırıcılar, Suriye'den çok ucuz fiyatlarda elektronik eşya temin edilebileceğini ifade ederek kurbanlarından ön ödeme talebinde bulunuyor.

Bu mesajın yanlışlıkla kendisine ulaştığını düşünen kurbanlar ise söz konusu SMS'i gönderen telefonu aradığında telefonu açan kişi "arzu ederseniz size de alabilirim" diyerek kurbanlarını kandırıyor.Telefondaki kişinin ödeme talebini kabul eden kullanıcılar ise Suriye'den gelecek eşyalarını beklerken, dolandırıcılar ise çoktan ortadan kaybolmuş oluyor

CD ve DVD kopyalamaya son


Bilkent Yerleşkesi'ndeki Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi (UNAM) Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Enstitüsü araştırmacıları, CD ve DVD'lerin kopyalanmasının önüne geçecek bir şifre sistemi geliştirdi.

KOPYALANAMAYACAK
Çalışmada geliştirilen nanoteknoloji tabanlı parmak izine dayalı kripto sistemi ile korunan DVD ve CD'ler hiç bir koşulda kopyalanamayacak.

Çalışmanın yapıldığı UNAM araştırmacılarından Yrd. Doç. Dr. Aykutlu Dana, yaptığı açıklamada korsanla mücadele için pek çok araştırma kuruluşunun DVD ve CD'lerin kopyalanmasının önüne geçecek yöntemler üzerinde çalıştığını anlattı.

KAYITLI VERİ SİNYALLERİ
Dr. Dana, UNAM asosiye üyesi olan ve Worcester Polytechnic Universitesinde (WPI) veri güvenliği laboratuvarının yöneticisi Doç. Dr. Berk Sunar'ın ekibi ile birlikte gerçekleştirdikleri çalışmanın sonunda DVD ve CD'lerin nano boyutlu yapılarında var olan ve parmak izine çok benzeyen bir şifreleme sistemini ortaya çıkardıklarını bildirdi. Bu şifreleme sisteminin normal bir CD ya da DVD okuyucusu ile okunabildiğini ortaya koyduklarını anlatan Aykutlu Dana sözlerini şöyle sürdürdü: “DVD ve CD'lerde kayıtlı veri sinyalleri, okuyucu tarafından alındığında her bir DVD ya da CD'nin parmak izi ortaya çıkıyor. Bu bilgi, kopyalamanın engellenmesinde büyük yarar sağlıyor. Çalışmamız tamamlandığında DVD ve CD'lerin yapılarındaki parmak izi, algoritmalar yoluyla okunabilir duruma gelecek. Ayrı ayrı her bir DVD ve CD'nin parmak izi lazer tarafından okunabilecek. Yani DVD ya da CD her açıldığında bir şifreleme sistemi devreye girecek ve böylece fiziksel bir durum nedeniyle bunların kopyalanması neredeyse imkansızlaşacak.”

Dr. Aykutlu Dana, bu tekniğin, CD sürücülerinin üretiminde aygıta eklenecek küçük bir entegre devre ile uygulamaya geçebileceğini bildirerek, kopyalamayı fiziksel olarak engelleyecek bu çalışmada korsanla mücadelede de önemli adımlar atılabileceğine işaret etti.

Çalışma ile ilgili ABD'de Berk Sunar'ın bulunduğu WorcesterPolytechnic Üniversitesi üzerinden patent başvurusu yapıldığını bildiren Dana, çalışmanın da “CD's have fingerprints too” adıyla SpringerLecture Notes in Computer Science'da yayımlandığını belirtti.

Güneş gözlüğüne dönüşen saat


Bu teknoloji insan oğlunun hayatını gerçektende kolaylaştırmakta düşünün kolunuzdaki saat isediğiniz zaman özelliklede güneşli havalarda birden bire güneş gözlüğüne dönüşüyor .Yani yanınızda gözlük taşımak zorunda kalmıyorsunuz bunun yerine kolunuzda şık bir saat güzelbir teknoloji değilmi ne dersiniz.

İnternet kullananlar akıllanıyor


Daha önce internette hiç gezinmemiş deneklerle yapılan araştırma sonunda, sanal alemde sörf yapmanın beyindeki karar alma ve bellek merkezlerini harekete geçirdiği belirlendi.

California Üniversitesi’nden bilimcilerin gerçekleştirdiği deneye yaşları 55 ile 78 arasında değişen 24 yetişkin katıldı. Deneklerin yarısı internet alemini iyi bilen, diğer yarısı ise internette neredeyse hiç vakit geçirmemiş kişilerden oluştu.

Daha önce interneti pek az kullanmış olan kişilerden 2 haftalık gözlem süresi boyunca günde 1 saat internete bağlanarak sörf yapmaları istendi. Bu kişilerin beyin aktivitelerini izleyen bilimciler, bu kadar kısa bir süre içinde bile kişilerin karar alma ve bellek gibi fonksiyonların kontrol edildiği beyin bölgelerinde yoğunluk artışı tespit etti.

Sözkonusu deneklerin beyinsel faaliyetlerinin, süre sonunda, kontrol grubu olarak kullanılan internet meraklısı ikinci grubun beyinsel şemalarıyla benzeştiği görüldü.

Popular Science dergisine konuşan psikiyatri profesörü Gary Small, düzenli olarak internette gezinip birşeyler okumanın ‘beyin egzersizi’ işlevi gördüğünün böylece kanıtlandığını söyledi. Small’a göre sanal alemde dolaşmak kişinin karmaşık meseleleri çözme ve mantık yürütme becerilerini de geliştiriyor.

Deney ve sonuç raporu, ABD’de yapılan yıllık Nörobilim Derneği toplantısında açıklandı.
ensonhaber

3 boyutlu fotoğraf makinası


Fujifilm henüz resmi açıklama yapmasa da yeni 3D fotoğraf makinesinin özellikleri açığa çıktı.Kompakt dijital fotoğraf makinesi, dünyada bu boyutlarda 3D çekim yapabilen ilk cihaz. İki yanda iki gözüyle dikkat çeken bir görünüşü var. Çektiği fotoğrafları 3D görmek için ise özel gözlük gerekmeyecek. Bu fotoğrafları görmek için iki seçenek var. Bunlardan ilki 20 cm'lik LCD ekranı olan 3D dijital bir fotoğraf çerçevesi.
İkinci seçenek ise çok ilginç: Fotoğraf baskısı olayına yeni bir soluk getirecek 3D baskı! Fotoğrafın üzerinde plastik bir katman olacak ve bu da gözlüklerin yaptığı işi yapacak.

Eylül ayında çıkacak ürün 600 dolar civarına satılacak. Fujifilm ismini de Nikon, Olympus ve Canon gibi sağlam rakipler arasından bu farklı ürün sayesinde ön plana çıkartmaya çalışacak.
ensonhaber

İncecik Pil


Günümüz teknolojilerindeki incelme modasına piller de ayak uydurdu. 1 milimetreden daha ince, 1 gramdan daha hafif ve ipek baskı (serigrafi) tekniğiyle üretilebildikleri için daha hesaplı piller geliyor.

İnce piller, bankacılık işlemlerinde gerekli olan bilgileri (vergi numarası gibi) banka kartında saklayıp istenildiğinde kart üzerindeki bir göstergeden veren bir sistem için elektronik nano sistemler üzerine çalışan bilim insanlarınca geliştirilmiş. Araştırmacılar, seri üretimde pillerin tanesini 15-20 kuruştan daha ucuza mal etmeyi hedeflediklerini söylüyorlar.

Araştırmacılar pilin değişik tabakalardan oluştuğunu ve bu katmanlara arasında çinko bir anot ile manganez bir katot bulunduğunu belirtiyorlar. Pil çinko ve manganezin birbiriyle kimyasal tepkimesinden elektrik elde ediyor. Kimyasal tepkimeler sonunda anot ve katot zamanla harcandığından pilin kullanım alanı olarak çok seyrek kullanılan ya da tebrik kartları gibi sınırlı ömrü olan kartlar öneriliyor. Geleneksel pillerden oldukça farklı olan bu ince pilin cıva içermediği için doğa dostu olduğu da açıklanıyor. 1,5 V’luk bu pillerden bir kaçını kullanarak 3 V, 4,5 V ve 6 V’luk akımlar da elde edilebiliyor. Laboratuarda üretimi yapılan pillerin seri üretimine bu yıl sonunda geçileceği söyleniyor